Barış ve Güvenlik—Hangi Kaynaktan?
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER Teşkilatı, bazı alanlarda değerli işler yaptığı halde haberleri izleyen herkes, şimdiye kadar onun barışı ve güvenliği korumayı beceremediğini kabul etmelidir. Teşkilatın en ateşli savunucuları bile bunu açıkça itiraf etmektedirler.
Daha 1953 yılında, yani Birleşmiş Milletlerin kuruluşundan ancak sekiz yıl sonra, o zamanın Genel Sekreteri olan Dag Hammarskjöld, bunu şu şekilde kabul etti: “Bizden öncekiler, düşlerinde yeni gökler gördüler, oysa bizim en büyük umudumuz, eski yeryüzünü kurtarabilmektir.” Yirmi altı yıl sonra, Amerika Birleşik Devletlerinin dışişleri bakan yardımcılarından biri olan C. William Maynes, şunu kabul etmeye mecbur oldu: “Güvenlik Konseyinin ve Genel Kurulun başlıca amacı, uluslararası barışın ve güvenliğin korunmasıydı . . . . Teşkilatın, esas amacını beceremediğini görüyorsunuz.”
ÖNEMLİ BİR ROLÜ MÜ VAR?
Son 40 yıl boyunca barış ve güvenlikle ilgili en önemli kararların Birleşmiş Milletlerin dışında verilmiş olduğu bir gerçektir. 1982 yılında Genel Sekreter Javier Perez de Cuellar, mevcut duruma üzülerek şunları söyledi: “Bu yıl boyunca, önemli ve yapıcı bir rol oynamasının mümkün ve gerekli olduğu durumlarda bile çeşitli nedenlerle teşkilatın bir yana itilmiş veya çabasının reddedilmiş olduğunu tekrar tekrar gördük.” Neden?
Bazıları, bunun bir nedeni olarak teşkilatın şaşırtıcı oranda üye sayısının artışına işaret etmektedirler. Başlangıçta 51 olan üye sayısı, şimdi 150’yi aşmıştır ve her üye Genel Kurulda eşit oy hakkına sahiptir. Bununla birlikte bu ülkelerin birkaçı çok küçüktür. Teşkilata katılan 158. ulus, nüfusu 50.000 bile olmayan Saint Christopher ve Nevis ada ülkesidir. Buna rağmen bu ülke, nüfusu yaklaşık bir milyar olan Çin ile eşit oy hakkına sahiptir. Bu düzenlemenin küçük ülkelere sesini duyurma fırsatını verdiği gerçi doğrudur, ama bu durum büyük güçleri teşkilatın kararlarını ciddiye almağa pek teşvik etmez.
Shirley Hazzard, şu ikinci soruna değiniyor: “Birleşmiş Milletler Teşkilatı zorlama güçleriyle donatılmamıştır, ancak en çok zorlamaya muhtaç olan üyeler o güçlere sahip olabilirler.” Başka sözlerle, teşkilat kararlar verebilir, ancak genellikle kararlarını icra edemez. Dünyanın önemli problemleri muntazam olarak uzun uzun müzakere edilmektedir. Karar tasarıları kabul edilmekle beraber unutulmaktadır. 1982 yılında B.M.’in genel sekreteri, “kararlarda kastedilen milletlerin bu kararlara gösterdikleri saygısızlık” nedeniyle üzüntüsünü belirtti.
Bunlar teşkilatlanma problemleridir, ayrıca gözlemcilerin sözünü ettikleri başka problemler de vardır. Fakat Birleşmiş Milletlerin başarısızlığının daha da esaslı ve ciddi nedenleri var.
DAHA ESASLI PROBLEMLER
Javier Perez de Cuellar, teşkilatın kurucularının ideallerini hatırlayarak şöyle demiştir: “O zaman en önemli mesele olarak Tüzüğün maddeleri ile uluslararası barışı ve güvenliği koruyacak bir sistemin kurulması mümkün gibi görünmüştü. Bu şahane ideale ne oldu? O, büyük güçlerin çekişmeleri yüzünden çok zaman geçmeden bulutların ardında kaldı. . . . . Bundan başka, dünyanın, umulduğundan daha karmaşık ve daha da düzensiz bir ortama sahip olduğu meydana çıktı.”
Aslında Birleşmiş Milletlerin barışı ve güvenliği sağlamasına asla olanak yoktu. Bu iş onun beceremeyeceği kadar büyüktü. Genel sekreterin sözleri, bize, Yeremya peygamberin şu sözlerini hatırlatır: “İnsanın yolu kendi elinde değildir; adımlarını doğrultmak yürüyen insanın elinde değildir.” (Yeremya 10:23) Hikmet ile yetenekleri sınırlı olan insanlar, herkes için barış ve güvenlik sorununu hiçbir zaman çözemeyeceklerdir.
Genel sekretere göre, Birleşmiş Milletlerin kurucuları, ‘dünyanın, umduklarından daha da karmaşık’ olduğunu fark etmişlerdir. Bu durumun temel bir nedeni vardır ve onlar herhalde bunu anlayamadılar. Resul Yuhanna bunu şöyle açıklar: “Bütün dünya şerirdedir.” (I. Yuhanna 5:19) Mukaddes Kitap bize, “şerir” veya “kötü” olan Şeytan’ın, ‘büyük gazapla’ ‘yeryüzüne vaylar’ yağdırmakta olduğunu söyler. (Vahiy 12:12) Kabul edilmesi zor olan gerçek şudur ki: Birleşmiş Milletler henüz işe başlamadan, Şeytan ve onun nüfuzu, bu teşkilatın barış çabalarını baltalamıştır.
Birleşmiş Milletlerin, dünyanın bir teşkilatı olarak onun özelliklerini miras aldığını da hatırlamak gerek. Milletlerin bizzat zayıflıklarının, başlarındaki belaların ve yolsuzluk hareketlerinin Birleşmiş Milletlerde de bulunması kaçınılmazdır. 1972 yılında Aleksandr Soljenitsın’ın şu sözleri iktibas edilmiştir: “Birleşmiş Milletler Teşkilatı, yaklaşık 25 yıl önce bütün insanlığın büyük umutlarıyla doğdu. Ne yazık ki, ahlaksız bir dünyada o da ahlaksız olarak büyüdü.” Mukaddes Kitap şöyle uyarmaktadır: “Yehova diyor: Kötülere barış yoktur.” (İşaya 48:22) “Ahlaksız” bir teşkilat, asla barışı ve güvenliği sağlayamaz.
BARIŞ VE GÜVENLİK HAKKINDA NE DENİLEBİLİR?
Böylece 1986 yılının bir “Uluslararası Barış Yılı” olarak ilan edilişi, durumu değiştirecek mi? Yukarıda saydığımız problemler insan tarafından asla çözülemediğine göre, sonuç çok şüphe uyandırır. “Çocuk Yılı” olan 1979 yılı, uluslararası alanda çocukların durumunu düzeltmediği ve “Uluslararası Kadın Yılı” olan 1975 yılı da dünyayı kadınlar için daha iyi kılmadığı gibi “Barış Yılı” da herhalde insanlığa daha fazla barış ve güvenlik sağlamayacaktır.
Bununla birlikte, insanlığın hayatta kalması için birinin barışı ve güvenliği sağlaması şarttır. Bugün nükleer silahlara sahip olan milletler, hemen hemen yeryüzündeki hayatın tümünü yok edebilecek durumdadırlar. Çok geliştirilmiş konvansiyonel silahlar, her yıl korkunç boyutlarda hayat kaybına neden olmaktadır. Gerçek barışın sağlanması hiçbir zaman bu kadar imkânsız görünmemiştir! Birleşmiş Milletler Teşkilatı bu problemleri çözemezse, onları kim çözecek?
Tarihe bir göz atmak, umut verici bir çözüme işaret eder. Yaklaşık 3000 yıl önce, Ortadoğu’da savaşçı bir kral olan Davud uluslararası barışı sağlayacak olan bir hükümdarın geleceğinden söz etmişti. Davud bu hükümdar için dualarından birinde şöyle dedi: “Dağlar, tepeler, adaletle kavma barış getirsin. Onun günlerinde salih çiçeklensin ve ay yok oluncıya kadar, barış bolluğu bulunsun.”—Mezmur 72:3, 7.
Hangi hükümdar, bu kalıcı barışı sağlayabilecekti? Davud’a göre, bu, insanların kuracağı bir teşkilat vasıtasıyla değil, Tanrısı Yehova’nın yetkisiyle gerçekleştirilecekti. Bu, acaba sadece arzudan doğan bir fikir midir? Hayır. Davud’un oğlu Süleyman, aynı Tanrı’ya güvendi ve kendi hükümdarlığı süresince Yehova, dünyanın en çok savaş görmüş yörelerinden birinde bulunan Süleyman’ın krallığında örnek bir barışı getirmekle Kendi gücünü gösterdi. Süleyman savaşan bir kral olmadı; bununla birlikte, onun “günlerince [kuzeydeki] Dandan [güneydeki] Beer-şebaya kadar Yahuda ve İsrail, herkes kendi asması ve incir ağacı altında, barışla oturdular.”—I. Kırallar 4:25.
Gayet tabii, o barış devam edemedi. İsrailliler, ahlaksız dünyanın yollarına sapıp Tanrı’nın sağladığı barışı ve güvenliği kaybettiler. Bununla birlikte, iki yüzyılı aşan bir süreden sonra, zalim Asurlular ‘terör yoluyla barışı’ sağlamak işine girişmişlerken, İşaya peygamber, Süleyman’ın temsil ettiği Kral hakkında önceden şunları bildirdi: “Onun adı: Acip Öğütçü . . . . Barış Reisi çağrılacaktır . . . . Reisliğinin ve barışın artmasına son olmayacak.”—İşaya 9:6, 7.
Bu “Barış Reisi” acaba kimdir? İşaya’dan 700’den fazla yıl sonra, Roma İmparatorluğu dünyaya uluslararası barış ve güvenlik düzenini kabul ettirmeğe çalışırken, bu Kral, Davud’un memleketi olan Yahudiye’de ortaya çıktı; o, İsa Mesih’ti. İsa, vatandaşlarına Kralın kendisi olacağı Tanrı’nın Krallığı hakkında konuştu. Bu Krallık gökte olacağından, Şeytan’ın nüfuz etkisini kaldırıp insanın kendini yönetememe problemine bir çözüm getirecekti. Fakat İsa’nın vatandaşları herhalde Roma’nın hükümdarlığını tercih ettiler ve mahkeme vasıtasıyla İsa’nın öldürülmesini sağladılar. Bununla birlikte, tarihin açıkça gösterdiği gibi, o, ölülerden diriltilip göğe çıktı ve orada, Tanrı’nın gökteki Krallığında Kral olma zamanına kadar beklemeğe başladı.
Aslında peygamberliklerin gerçekleşmesi, bu büyük olayın günlerimizde olduğunu gösteriyor. Şeytan’ın “büyük gazap” ile yeryüzüne “vay”lar yağdırması, Tanrı’nın Krallığının gökte doğmasının sonucu olarak Şeytan’ın yeryüzüne atılmasından kaynaklanmaktadır. (Vahiy 12:7-12) Ne oldu? İsa’nın önceden bildirdiği gibi, savaşlar ve insanların başka dertleri çoğaldı. “Şaşkınlıkta olan milletlere yeryüzünde sıkıntı ol”du.—Luka 21:25, 26; Matta 24:3-13.
İNSANLAR VASITASIYLA MI, YOKSA TANRI’NIN YOLUYLA MI?
İsa’nın 2000 yıl önce söylediği peygamberlikler, 40 yıl önce Birleşmiş Milletlerin kuruluşunda söylenen iyimser sözlerden daha doğru şekilde dünyanın durumunu tanımlar. Bu teşkilatın, çıkış yolunu bulamaması, Mukaddes Kitabın önceden verdiği peygamberliklerin doğruluğunu ispatlar. Gerçekten İşaya’nın söylediği gibi, “barış ulakları acı acı ağlıyorlar,” çünkü başarısız olduklarından hayal kırıklığına uğradılar.—İşaya 33:7.
Bu, Birleşmiş Milletlerin yeryüzüne barışı getiremeyeceğinin son nedenini açığa vurur: Teşkilatın gitmekte olduğu yol, Tanrı’nın yolunun tam tersidir. Yehova’nın açıklanan maksadına göre barış, dünyanın milletlerinin birleştirilmesiyle değil, Tanrı’nın gökteki Krallığının tamamen onların yerine geçmesiyle gerçekleştirilecektir. (Daniel 2:44) Dag Hammarskjöld, ‘eski yeryüzünü kurtarmağa’ çalıştığını söylemişti. Bu sözlerle o, bağımsız siyasal ulusların oluşturduğu şimdiki dünya sistemini kastettiyse, umutları zaten başlangıçtan beri başarısızlığa mahkûmdu. Gerçek şu ki, “eski yer”, yeni bir düzene yol vermek üzere geçmelidir. “Dünya . . . . geçer.” (I. Yuhanna 2:17) Hiçbir şey, Birleşmiş Milletler Teşkilatı bile, bu dünyayı kurtaramaz.
Milletlerin milli bencillikleri açıkça belli olduğuna göre, barışı ve güvenliği getirebilecek tek ve gerçekçi bir çözüm vardır. Ancak Tanrı’nın gökteki Krallığı, insanın Aden bahçesinden kovulmasından beri özlenen barışı getirebilir. Gökteki Krallığın getireceği güvenlik, şöyle tanımlanıyor: “[Tanrı] gözlerinden bütün gözyaşlarını silecek; ve artık ölüm olmıyacak; ve artık matem ve ağlayış ve acı da olmıyacak; çünkü evelki şeyler geçtiler.”—Vahiy 21:4.
Bu vaat, size gerçekdışı gibi mi geliyor? Gerçekte tek ümidimiz budur; ve gelecek nüshada bunun böyle olduğu daha geniş olarak müzakere edilecektir. Fakat bu sırada dikkatinizi şu önemli noktaya çekmek istiyoruz: Birleşmiş Milletlerin tarih sayfası henüz kapanmış değildir. Bu teşkilat, gelecek olaylarda önemli bir rol oynayacaktır. Sizi sonraki iki makaleyi okumağa teşvik ediyoruz. Bu makaleler Birleşmiş Milletler Teşkilatının geleceğinin, Mukaddes Kitabın peygamberliklerine göre nasıl olacağını müzakere edecektir.