Yaşam Öyküsü
Bir Yahudi’nin Eteğine Yapışarak Geçirdiğim 70 Yıl
Anlatan Leonard Smith
On üç on dört yaşlarındayken iki ayet beni çok etkilerdi. Zekeriya 8:23’teki “On kişi bir Yahudi’nin eteğine yapışacak” sözlerini kavradığım zamanı 70 yılı aşkın bir süre sonra hâlâ dün gibi hatırlıyorum. Bu on kişi, Yahudi’ye şöyle diyordu: “Biz de sizinle gidelim, çünkü Tanrı’nın sizinle olduğunu duyduk.”
YAHUDİ adam meshedilmiş Hıristiyanları, “on kişi” o zamanlar “Yonadablar” olarak da bilinen “başka koyunları” temsil edera (Yuhn. 10:16). Bunu anladığımda, yeryüzünde ebediyen yaşama ümidimin büyük oranda meshedilmişleri vefayla desteklememe bağlı olduğunu fark ettim.
İsa’nın Matta 25:31-46’daki “koyunlar” ve “keçiler” örneğinden de çok etkilenmiştim. “Koyunlar” İsa’nın hâlâ yeryüzünde olan meshedilmiş kardeşlerine iyilik yaptıkları için son günlerde olumlu hüküm alanları temsil eder. Genç bir Yonadab olarak kendi kendime şöyle dedim: ‘Leonard, Mesih’in seni koyun olarak görmesini istiyorsan onun meshedilmiş kardeşlerini desteklemeli ve önderliklerini kabul etmelisin, çünkü Tanrı onlarla.’ Bu bakış açısı yetmiş yıldan fazla bir zamandır hayatıma yön veriyor.
‘BENİM YERİM NERESİ?’
Annem 1925’te Beytel’in yanındaki toplantı salonunda vaftiz edilmiş. Salon o zamanlar “Londra Kutsal Çadırı” olarak adlandırılıyor ve bölgedeki kardeşler tarafından kullanılıyormuş. Ben 15 Ekim 1926’da doğmuşum. 1940 yılının Mart ayında İngiltere’nin bir liman kenti olan Dover’daki bir büyük ibadette vaftiz edildim. Hakikati giderek daha çok sevmeye başladım. Annem meshedilmiş bir Hıristiyan olduğundan deyim yerindeyse, ‘eteğine yapıştığım’ ilk ‘Yahudi’ oydu. O zamanlar babam ve ablam Yehova’ya hizmet etmiyordu. İngiltere’nin güneydoğusundaki Gillingham cemaatindeydik ve cemaatin büyük çoğunluğu meshedilmişlerden oluşuyordu. Annem duyuru işindeki gayretiyle harika bir örnekti.
Eylül 1941’de Leicester kentinde yapılan bir bölge ibadetinde evrensel egemenlik davasıyla ilgili “Sadakat” başlıklı bir konuşma yapıldı. Yehova’yla Şeytan arasındaki davaya bizim de dahil olduğumuzu ilk kez bu konuşma sayesinde anladım. Evet, biz Yehova’nın tarafında yer almalı ve Evrenin Egemeni olarak O’na sadakatimizi korumalıyız.
O bölge ibadetinde öncülük hizmeti üzerinde çok duruldu ve gençler yaşamlarında öncülüğü hedef edinmeye teşvik edildi. “Öncülerin Teşkilattaki Yeri” başlıklı konuşma ‘Benim yerim neresi?’ diye düşünmeme neden oldu. Bu ibadet beni, bir Yonadab olarak görevimin duyuru işinde meshedilmişlere elimden geldiğince yardım etmek olduğuna ikna etti. Hemen orada bir form doldurup öncülük için başvurdum.
SAVAŞ SIRASINDA ÖNCÜLÜK
1 Aralık 1941’de 15 yaşındayken özel öncü olarak tayin edildim. İlk hizmet arkadaşım kendisi de öncü olan annemdi. Ancak yaklaşık bir yıl sonra sağlık sorunları yüzünden öncülük hizmetini bırakmak zorunda kaldı. Bunun üzerine Londra bürosunun tayiniyle, Ron Parkin’le birlikte hizmet etmeye başladım. O şu an Porto Riko bürosunun Temsil Heyetinde hizmet ediyor.
Kent iline bağlı Broadstairs ve Ramsgate kıyı kentlerine gönderildik ve o bölgede bir oda kiraladık. O günlerde özel öncülere ayda 40 şilin (o zamanın parasıyla 15 lira) veriliyordu. Dolayısıyla kiramızı ödeyince elimizde çok az para kalıyordu ve çoğunlukla bir sonraki yemeğimizi nereden bulacağımızı bilmiyorduk. Ancak Yehova her zaman bir şekilde ihtiyaçlarımızı karşıladı.
Ağır yükler taşıdığımız bisikletlerimizle Kuzey Denizi’nden esen sert rüzgârlara karşı sürekli pedal çevirirdik. Ayrıca hava saldırılarına ve Kent üzerinden geçip Londra’yı vuran Alman V-1 füzelerine karşı da dikkatli olmamız gerekiyordu. Bir keresinde füze o kadar alçaktan geçti ki, bisikletimi fırlatıp kendimi bir hendeğin içine attım; füze yakındaki bir tarlaya düştü. Ama ne olursa olsun Kent’teki öncülük günlerimiz mutlu günlerdi.
“BEYTELLİ” OLUYORUM
Annem her zaman Beytel’den hayranlıkla bahsederdi. “En büyük dileğim Beytelli olman” derdi. 1946’nın Ocak ayında, çalışmak için üç haftalığına Londra’daki Beytel’e davet edildiğimde ne kadar sevindiğimi ve şaşırdığımı tahmin edebilirsiniz. Üç hafta sona erince Büro gözetmeni Pryce Hughes birader Beytel’de kalmamı istedi. Orada aldığım eğitim bana çok şey kazandırdı ve tüm hayatımı etkiledi.
O zamanlar Londra’daki Beytel ailesinde yaklaşık 30 kişi vardı ve çoğu bekâr genç biraderlerdi. Ayrıca meshedilmiş kardeşler de vardı; örneğin Pryce Hughes, Edgar Clay ve sonradan Yönetim Kurulunda hizmet eden John (Jack) Barr. Bir genç olarak, “cemaatin direkleri” olan bu kardeşlerin ruhi gözetiminde hizmet edip Mesih’in kardeşlerini desteklemek büyük bir ayrıcalıktı! (Gal. 2:9).
Bir gün Beytel’de hizmet ederken bir birader, ön kapıda beni görmek isteyen bir hemşire olduğunu söyledi. Kolunun altında bir paketle annemi görünce şaşırdım. Çalışırken beni meşgul etmek istemediği için içeri girmeyeceğini söyledi ve paketi verip gitti. Paketin içinde kalın bir palto vardı. Bu şefkatli davranışı bana Hanna’yı hatırlattı. O da Kutsal Çadırda hizmet eden oğlu Samuel’e kaftan getirirdi (1. Sam. 2:18, 19).
GİLEAD, UNUTULMAZ BİR DENEYİM
1947’de Beytel’den beş kişi Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Gilead Okuluna davet edildik ve sonraki yıl Gilead’ın 11. sınıfına katıldık. Gilead Okulu, New York’un kuzeyindeydi ve oraya gittiğimizde hava çok soğuktu. Annem iyi ki o sıcacık paltoyu vermişti!
Gilead’da geçirdiğim altı ay unutulmazdı. 16 farklı ülkeden gelen öğrencilerle bir arada olmak ufkumu genişletti. Aldığım eğitim Yehova’yla ilişkimi güçlendirdi; bunun yanı sıra olgun kardeşlerle birlikte olmaktan da büyük yarar gördüm. Sınıf arkadaşlarımdan Lloyd Barry, öğretmenlerimden Albert Schroeder ve Teşkilatın Çiftliğinin (Gilead Okulu o zaman oradaydı) gözetmeni olan John Booth, daha sonra Yönetim Kurulunun birer üyesi oldu. Bu sevgi dolu biraderlerin verdiği öğütleri çok takdir ettim. Ayrıca hem Yehova’ya hem de teşkilatına gösterdikleri vefayla bana çok iyi örnek oldular.
ÇEVRE HİZMETİ VE BEYTEL’E DÖNÜŞ
Gilead’dan mezun olduktan sonra ABD’nin Ohio eyaletinde çevre hizmetine tayin edildim. Henüz 21 yaşındaydım, ama kardeşler gençlik heyecanımı anlayışla karşıladı. Orada tecrübeli biraderlerden çok şey öğrendim.
Birkaç ay sonra daha fazla eğitim almak için tekrar Brooklyn Beyteli’ne davet edildim. O dönemde Milton Henschel, Karl Klein, Nathan Knorr, T. J. (Bud) Sullivan ve Lyman Swingle gibi cemaatin direklerini tanıma fırsatım oldu; onların hepsi Yönetim Kurulunda hizmet etti. Onları çalışırken gözlemlemek ve hakikati nasıl yaşadıklarını görmek ruhen gelişmeme yardımcı oldu. Yehova’nın teşkilatına güvenim kat kat arttı. Sonra Avrupa’da hizmet etmek üzere tekrar oraya gönderildim.
Annem 1950’nin Şubat ayında öldü. Cenazeden sonra babamla ve Dora ablamla oturup açık açık konuştum. Artık annem olmadığına ve ben de evden ayrıldığıma göre hakikatle ilgili bir karar vermeliydiler. Onlara ne düşündüklerini sordum. Meshedilmiş yaşlı bir birader olan Harry Browning’i ikisi de tanır, ona saygı duyarlardı ve onunla hakikati incelemeyi kabul ettiler. Bir yıl içinde hem babam hem de ablam vaftiz edildi. Babam daha sonra Gillingham cemaatinde cemaat hizmetçisi olarak tayin edildi. Babamın ölümünden sonra ablam, sadık bir ihtiyar olan Roy Moreton’la evlendi ve 2010’da ölene dek Yehova’ya vefayla hizmet etti.
FRANSA’YA GİDİYORUM
Okul yıllarımda Almanca, Fransızca ve Latince öğrenmiştim ve en zorlandığım dil Fransızcaydı. Bu yüzden Paris Beyteli’ne yardım etmem istendiğinde karmaşık duygular yaşadım. Orada meshedilmiş yaşlı bir birader olan Büro gözetmeni Henri Geiger’le birlikte çalışma ayrıcalığına sahip oldum. Görevimi yerine getirmek her zaman kolay olmuyordu ve kuşkusuz çok hata yaptım, ama insan ilişkileri konusunda çok şey öğrendim.
Bunların yanı sıra Paris’te 1951’de savaş sonrası yapılacak ilk uluslararası ibadetin organize edilmesinde görev aldım. Genç bir gezici gözetmen olan Léopold Jontès bana yardım etmek için Beytel’e geldi. Léopold daha sonra Büro gözetmeni olarak tayin edildi. İbadet Eyfel Kulesi’nin yakınındaki Palais des sports’da yapıldı. Delege olarak 28 ülkeden kardeşler geldi. İbadetin son günü 6.000 Fransız kardeş, toplam katılımın 10.456 olduğunu duyunca çok sevindi!
Fransa’ya ilk geldiğimde Fransızcam çok kötüydü. Üstüne üstlük, söyleyeceğim şeyin doğruluğundan emin olmadıkça ağzımı açmıyordum. Ama bu büyük bir hataydı, çünkü dil öğrenirken hata yapmaktan korkup konuşmazsanız kimse sizi düzeltemez ve ilerleyemezsiniz.
Fransızcamı ilerletmek için yabancıların katıldığı bir dil kursuna yazıldım. Kursa ibadetin olmadığı akşamlar gidiyordum. Fransızcayı sevmeye başladım ve yıllar geçtikçe sevgim arttı. Bunun yararını gördüm çünkü bu sayede Fransa bürosunda tercüme işine yardım etmeye başladım. Hatta bir süre sonra tercüman oldum ve İngilizceden Fransızcaya çeviri yapmaya başladım. Sadık hizmetkârın sağladığı zengin ruhi gıdanın dünya çapında Fransızca konuşan kardeşlere aktarılmasına yardımcı olmak bir ayrıcalıktı (Mat. 24:45-47).
EVLİLİK VE BAŞKA AYRICALIKLAR
1956’da, birkaç yıl önce tanıştığım İsviçreli bir öncü olan Esther’le evlendim. Londra Beyteli’nin yanındaki İbadet Salonunda (annemin vaftiz edildiği eski Londra Kutsal Çadırında) evlendik. Evlilik konuşmamızı Hughes birader yaptı. Esther’in annesi de oradaydı ve onun da gökte yaşama ümidi vardı. Evliliğim sayesinde hem sevgi dolu vefalı bir eşim hem de ruhi düşünüşlü, iyi bir kayınvalidem, değerli bir dostum oldu. Yeryüzündeki yaşamı 2000’de sona erene dek kayınvalidemle bol bol zaman geçirdik.
Evlendikten sonra Beytel’in dışında yaşamaya başladık. Ben Beytel için tercüme yapmaya devam ediyordum, Esther de özel öncülük yapıyordu. Paris’in dış kesimlerinde hizmet ediyordu ve hakikati anlattığı bazı kişiler Yehova’nın Şahidi oldu. Sonra 1964’te Beytel’e taşınma daveti aldık. 1976’da Temsil Heyetleri ilk kurulmaya başladığında bu heyete tayin edildim. Esther tüm bu yıllar boyunca bana her zaman sevgiyle destek oldu.
“BEN HER ZAMAN YANINIZDA OLMAYACAĞIM”
Belirli aralıklarla New York’taki dünya merkez bürolarında bulunma ayrıcalığına sahip oldum. Bu ziyaretler sırasında Yönetim Kurulundaki farklı kardeşlerden güzel tavsiyeler aldım. Örneğin bir keresinde bir işi zamanında bitiremeyeceğimi düşünüp kaygımı dile getirdiğimde Knorr birader gülümseyerek “Kaygı çekme. Çalış!” dedi. O günden bu yana ne zaman işler yığılsa paniğe kapılmak yerine işleri birer birer yapmaya koyuluyorum ve genelde hepsi zamanında bitiyor.
İsa ölümünden hemen önce öğrencilerine “Ben her zaman yanınızda olmayacağım” demişti (Mat. 26:11). Başka koyunlar olarak biz de İsa’nın meshedilmiş kardeşlerinin her zaman yeryüzünde, yanımızda olmayacağını biliyoruz. Bu yüzden 70 yılı aşkın bir süre boyunca ‘bir Yahudi’nin eteğine yapışabildiğim’, yani birçok meshedilmiş kardeşe yakın olduğum için kendimi son derece ayrıcalıklı hissediyorum.
[Dipnot]
a “Yonadab” ifadesi hakkında daha fazla bilgi için 15 Şubat 2010 tarihli Gözcü Kulesi, sayfa 16-17, paragraf 8 ve 10’a, ayrıca Jehovah’s Witnesses—Proclaimers of God’s Kingdom, sayfa 83, 165 ve 166’ya bakın.
[Sayfa 21’deki pasaj]
Knorr birader gülümseyerek “Kaygı çekme. Çalış!” dedi
[Sayfa 19’daki resimler]
(Solda) Annem ve babam
(Sağda) Gilead’da annemin verdiği kalın paltoyla, 1948
[Sayfa 20’deki resim]
Fransa bürosunun hizmete açılışında Lloyd Barry biraderin konuşmasını tercüme ederken, 1997
[Sayfa 21’deki resimler]
(Solda) Esther’le evlendiğimiz gün
(Sağda) Birlikte duyuru işinde