Myanmar (Burma)
ASYA’NIN iki devi Hindistan’la Çin arasında yer alan Myanmar tam bir zıtlıklar ülkesidir.a Ülkenin en büyük şehri olan Yangon (eski adıyla Rangoon) çok katlı binaları, kalabalık dükkânları ve yoğun trafiğiyle tanınır. Fakat Yangon’un ötesinde Asya mandalarının toprağı sürdüğü, yabancılara merakla bakılan ve insanların mevsimlere göre hareket ettiği köylerden oluşan bir dünya vardır.
Günümüzde Myanmar Asya’nın eski zamanlarını hatırlatır. Külüstür otobüsler, pazara ürün taşıyan kağnıların ve keçi sürülerini otlatan çobanların arasında çukurlara gire çıka yol alır. Myanmarlı erkeklerin çoğu hâlâ, geleneksel bir etek olan lungi giyer. Kadınlar yüzlerine ağaç kabuğundan yapılan bir krem, tanaka sürerek makyaj yapar. İnsanlar son derece dindardır. Dindar Budistler, keşişlere ünlülerden daha büyük saygı ve hayranlık duyar ve her gün parlak Buda heykellerinin yanına gidip altın yapraklar yapıştırırlar.
Myanmar halkı nazik, düşünceli ve meraklıdır. Ülkede sekiz ana etnik grup ve en az 127 altgrup yaşar. Her grubun kendine özgü dili, kıyafetleri, yiyecekleri ve âdetleri vardır. İnsanların çoğu, dondurucu Himalayalar’dan kıvrıla kıvrıla 2.170 kilometre yol alarak ılık Andaman Denizi’ne dökülen haşmetli Ayeyarwady (Irrawaddy) Irmağı’nın beslediği geniş bir ovada yaşar. Milyonlarca kişi de muazzam genişlikteki bir kıyı deltasında ve yay şeklinde uzanan Bangladeş, Çin, Hindistan, Laos ve Tayland sınırını oluşturan dağlık bölgelerde yaşar.
Myanmar’daki Yehova’nın Şahitleri yaklaşık 100 yıldır sarsılmaz bir iman ve tahammül gösteriyor. Onlar ülkede yaşanan kargaşa ve siyasi çalkantılar sırasında tarafsızlıklarını korudu (Yuhn. 17:14). Yehova’nın toplumu temel ihtiyaçlarıyla ilgili zorluklara, dinsel muhalefete ve dünya çapındaki kardeşleriyle sınırlı iletişimlerine rağmen, Tanrı’nın Krallığı hakkındaki iyi haberi yılmadan duyurmaya devam etti. Bu kitabın sonraki sayfalarında onların yürek ısıtan hikâyelerini okuyacaksınız.
Myanmar’daki kardeşlerimiz yaklaşık 100 yıldır sarsılmaz bir iman ve tahammül gösteriyor
Duyuru İşi Başlıyor
Tarihin akışını değiştiren 1914 yılının bunaltıcı bir gününde, buharlı bir gemi Yangon rıhtımına yanaştı. Gemiden inen iki İngiliz, Hendry Carmichael ve öncü arkadaşı Hindistan’dan geliyordu. Zor bir görev almışlardı; Burma’da duyuru işini başlatacaklardı. Sahaları tüm ülkeyi kapsıyordu.
“Tabii tabii, yeni dünyaya da senin adına onlar geçer”
Yangon’da duyuru işine başlayan Hendry ve arkadaşı, çok geçmeden Krallık mesajına samimi ilgi gösteren Anglo-Hintli iki adamla tanıştı.b Bertram Marcelline ve Vernon French hemen kiliseyle bağlarını kopardı ve arkadaşlarına şahitlik etmeye başladı. Kısa süre içinde yaklaşık 20 kişi, Gözcü Kulesi’nin yardımıyla Kutsal Kitabı incelemek için Bertram’ın evinde düzenli olarak buluşmaya başladı.c
1928’de Hindistan’dan başka bir İngiliz öncü Burma’yı ziyaret etti. George Wright isimli bu öncü beş ay içinde ülkeyi dolaşıp birçok yayın dağıttı. Bu hakikat tohumlarının arasında şüphesiz 1920 yılında yayımlanan Şimdi Yaşayan Milyonlarca Kişi Hiç Ölmeyecek! adlı kitapçık da vardı; bu Birman diline tercüme edilen ilk yayınımızdı.
İki yıl sonra Claude Goodman ve Ronald Tippin isimli öncüler Yangon’a geldi ve orada ibadetler için sadakatle bir araya gelen ancak duyuru işini teşkilatlanmış şekilde yapmayan bir grup kardeş buldular. Claude birader “Kardeşleri şahitlik işine her pazar katılmaya teşvik ettik” diyor. “Bir birader ‘Öncüleri maddi olarak desteklersem duyuru işini benim adıma onlar yapamaz mı?’ diye sordu. Ron ona ‘Tabii tabii, yeni dünyaya da senin adına onlar geçer’ diye cevap verdi.” Ronald’ın böyle açıksözlülükle konuşması grubu teşvik etti, bu onların tam da ihtiyacı olan şeydi. Kısa süre sonra kardeşlerin birçoğu Claude ve Ronald’a duyuru işinde eşlik etmeye başladı.
“Rachel, Ben Hakikati Buldum!”
Aynı yıl Ronald ve Claude, Yangon’da bir istasyon şefi olan Sydney Coote ile tanıştı. Sydney “gökkuşağı seti”ni kabul etti; bu set canlı renkleri olan on kitaptan oluşuyordu. Sydney kitapların birinden birkaç bölüm okuduktan sonra eşine seslenerek “Rachel, ben hakikati buldum!” dedi. Kısa süre sonra Coote ailesinin tümü Yehova’ya hizmet etmeye başladı.
Sydney Kutsal Yazıları gayretle araştıran biriydi. Uzun yıllar görevli vaizlik yapan ve şimdi Britanya bürosunda hizmet eden kızı Norma Barber şöyle anlatıyor: “Babam kendi ayet başvuru kitabını derlemişti. Ne zaman bir Kutsal Kitap öğretisini açıklayan bir ayet bulsa onu oluşturduğu kitaptaki uygun başlığın altına yazardı. Kitaba Ne Nerede? adını vermişti.”
Sydney sadece Kutsal Kitabı incelemekle yetinmedi, Kutsal Kitabın mesajını başkalarıyla paylaşmayı da istedi. Bunun için Hindistan bürosuna bir mektup yazarak Burma’da herhangi bir Şahit olup olmadığını sordu. Çok geçmeden büyük bir koli yayın ve bir isim listesi eline ulaştı. Norma “Babam listedeki herkese mektup yazıp, bir günlüğüne bize davet etti” diyor. “Evimize beş altı birader geldi ve nasıl şahitlik edebileceğimizi gösterdi. Annemle babam hiç zaman kaybetmeden yayınları arkadaşlarına ve komşularına dağıttı. Ayrıca tüm akrabalarımıza mektup yazıp yayın gönderdiler.”
Sydney’in, Mandalay kentinde yaşayan ablası Daisy D’Souza, onun mektubunu ve The Kingdom, the Hope of the World (Krallık, Dünyanın Ümidi) başlıklı kitapçığı alınca, vakit kaybetmeden cevap yazıp daha fazla yayın ve bir Kutsal Kitap istedi. Daisy’nin kızı Phyllis Tsatos şöyle anlatıyor: “Annem sabahın ilk ışıklarına kadar yayını inceledi ve okuduklarına hayran oldu. Sonra beni ve beş kardeşimi bir araya toplayıp çarpıcı bir açıklama yaptı: ‘Katolik Kilisesinden ayrılıyorum, çünkü hakikati buldum!’” Daha sonra Daisy’nin kocası ve çocukları da hakikati kabul etti. Bugün D’Souza ailesinden dört nesil Yehova Tanrı’ya sadakatle hizmet ediyor.
Korkusuz Öncüler
1930’ların başlarında gayretli öncüler iyi haberi Yangon ile Çin sınırı yakınındaki Myitkyina arasında bulunan kuzey ana demiryolu hattı boyunca duyurdular. Yangon’un kuzeybatısındaki Sittwe (Akyab) ve doğusundaki Mawlamyine (Moulmein) kıyı kentlerinde de şahitlik ettiler. Bu sayede kısa sürede Mawlamyine ve Mandalay’da küçük cemaatler oluştu.
1938’de Burma’daki duyuru işinin gözetimi Hindistan bürosundan Avustralya bürosuna geçti, böylece Avustralya ve Yeni Zelanda’dan öncüler Burma’ya gelmeye başladı. Bu gözü pek öncüler arasında Fred Paton, Hector Oates, Frank Dewar, Mick Engel ve Stuart Keltie vardı. Bu biraderlerin hepsi kelimenin tam anlamıyla öncüydü.
Fred Paton şöyle anlattı: “Burma’da geçirdiğim dört yıl boyunca ülkenin büyük kısmında iyi haberi duyurdum. Bu sırada sıtma, tifo, dizanteri ve başka sağlık problemleriyle mücadele ettim. Hizmette geçirdiğim uzun bir günün sonunda genellikle uyuyacak bir yerim olmazdı. Ama Yehova her zaman ihtiyaçlarımla ilgilendi ve ruhuyla güçlendirerek hizmete devam etmemi sağladı.” Cesur bir Yeni Zelandalı olan Frank Dewar da şöyle dedi: “Haydutlarla, isyancılarla ve göz korkutan görevlilerle karşılaştım. Fakat kibar, nazik, alçakgönüllü ve makul davrandığımda genellikle zor engellerin bile ortadan kalktığını gördüm. İnsanların çoğu kısa sürede Yehova’nın Şahitlerinin zararsız kişiler olduğunu anladı.”
Öncüler, genelde yerel halkı aşağılayan diğer yabancılardan çok farklıydı. İnsanlara saygı gösteriyor ve sevgiyle davranıyorlardı. Onların kibar yaklaşımı, düşüncesiz ve iddiacı bir konuşma tarzı yerine nazik ve düşünceli davranışlardan hoşlanan alçakgönüllü Burmalılara çekici geldi. Bu öncüler söz ve davranışlarıyla Yehova’nın Şahitlerinin gerçek Hıristiyanlar olduğunu gösterdi (Yuhn. 13:35).
Unutulmaz Bir Bölge İbadeti
Öncülerin gelişlerinden birkaç ay sonra Avustralya bürosu Yangon’da bir bölge ibadeti düzenlemek için hazırlıklara başladı. Bu ibadet için Yangon Belediye Binası seçildi; burası mermer merdivenleri ve devasa bronz kapıları olan muhteşem bir binaydı. Bölge ibadetine Tayland, Malezya ve Singapur’dan gelen delegelerin yanı sıra Avustralya bürosu gözetmeni Alex MacGillivray ile birlikte Sidney’den bir grup kardeş geldi.
Ufukta savaş bulutları belirirken, geniş çapta tanıtımı yapılan “Evrensel Savaş Yakın” temalı umumi konuşma halktan yoğun ilgi gördü. Fred Paton “Bir salonun bu kadar çabuk dolduğunu hiç görmemiştim” dedi. “Ön kapıları açtığımda büyük bir kalabalık merdivenlere ve salona hücum etti. 850 kişilik salona on dakikadan az bir sürede 1.000’in üzerinde insan doluştu.” Frank Dewar da şöyle dedi: “Ön kapıları, akın akın gelen kalabalığın üstüne kapatmak zorunda kaldık ve 1.000 kişi dışarıda kaldı. Buna rağmen bazı uyanık gençler küçük yan kapılardan içeri sızmayı başardı.”
Gösterilen olağanüstü ilginin yanı sıra dinleyicilerin farklı etnik gruplardan olması da kardeşleri çok heyecanlandırdı. O zamana kadar yöre sakinlerinden çok azı hakikate ilgi göstermişti, çünkü onların çoğu dindar Budistlerdi. Hıristiyan Âleminden olanlar ise (çoğu Karen [Kayin], Kaçin ve Çin kabilesinden) iyi haberin çok az duyurulduğu uzak bölgelerde yaşıyordu. Yerli halkın oluşturduğu “tarla” hasada hazır gibi görünüyordu. Her milletten gelen ‘büyük kalabalığa’ çok yakında Burma’daki birçok etnik grup da dahil olacaktı (Vah. 7:9).
İlk Karen Şahitler
1940 yılında Ruby Goff isimli bir öncü hemşire Yangon’un dışındaki küçük bir kent olan Insein’de iyi haberi duyuruyordu. O gün ilgi gösteren pek kimse bulamayınca şöyle dua etti: “Yehova, lütfen eve dönmeden önce en azından bir ‘koyun’ bulabileyim.” Hemen bir sonraki evde, Baptist Kilisesine mensup bir Karen olan Hmwe Kyaing’le tanıştı. Adam Krallık mesajını hevesle dinledi. Çok geçmeden o ve kızları Chu May (Daisy) ve Hnin May (Lily), Kutsal Kitabı incelemeye başladı ve ruhen ilerledi. Kısa süre sonra Hmwe Kyaing öldü, fakat küçük kızı Lily vaftiz edildi ve Yehova’nın Şahidi olan ilk Karen oldu. Daha sonra Daisy de vaftiz edildi.
Lily ve Daisy gayretli öncülerdi ve kalıcı bir miras bıraktılar. Bugün onların hem gerçek hem de ruhi çocuklarından ve torunlarından yüzden fazla kişi, Myanmar’da ve başka ülkelerde Yehova’ya hizmet ediyor.
İkinci Dünya Savaşı Sırasında Verilen Mücadele
1939 yılında Avrupa’da patlak veren İkinci Dünya Savaşı tüm dünyayı sarstı. Savaşın yarattığı gerilim artarken Burma’da Hıristiyan Âleminin din adamları, yayınlarımızı yasaklamaları için sömürge hükümeti üzerindeki baskısını yoğunlaştırdı. Bunun üzerine Yangon’daki yayın deposundan sorumlu Mick Engel, yüksek rütbeli Amerikalı bir memurla görüştü ve yaklaşık iki ton yayının, orduya ait kamyonlarla Burma Yolu üzerinden Çin’e götürülmesi için yetki belgesi aldı.
Fred Paton ve Hector Oates, yayınları Çin sınırına yakın bir kent olan Lashio’daki tren garına götürdüler. Çin’e giden konvoyun kontrolünden sorumlu memurla görüştüklerinde memurun gözleri fal taşı gibi açıldı. “Ne!” diye bağırdı. “Burada acil gönderilmesi gereken bir sürü askeri ve tıbbi destek malzemesi bekliyor. Hepsi açıkta çürüyüp gidiyor. Kamyonlarımda onlara bile yer yokken sizin saçma broşürlerinize nasıl yer bulabilirim?” Fred durdu, çantasından yetki belgesini çıkardı ve memura Yangon’dan gelen emri göz ardı ederse bunun çok ciddi bir meseleye yol açacağını belirtti. Bunun üzerine memur, kardeşlere şoförüyle birlikte bir kamyonet ve gerekli malzemeler verdi. Kardeşler bu kamyonetle yaklaşık 2.400 kilometre yol alıp Çin’in orta güneyindeki Chongqing’e (Chungking) giderek bu değerli yayınları dağıttılar. Hatta Milliyetçi Çin hükümetinin başkanı Çan Kay-şek’e bile şahitlik ettiler.
Yetkililer geldiğinde hiç yayın bulamadılar
1941 yılının Mayıs ayında, Hindistan’daki sömürge hükümeti Yangon’a bir telgraf çekerek yerel yetkililere yayınlarımıza el koyma emrini verdi. Telgraf ofisinde çalışan iki birader bu telgrafı gördü ve vakit kaybetmeden Mick Engel’a haber verdi. Mick birader, Lily ve Daisy’yi aradı ve birlikte hemen yayın deposuna giderek kalan 40 koli yayını alıp Yangon civarındaki güvenli evlere sakladılar. Yetkililer geldiğinde hiç yayın bulamadılar.
Japonya Pearl Harbor’a saldırdıktan dört gün sonra, 11 Aralık 1941’de Burma’ya da bomba yağdırmaya başladı. O hafta sonu bir grup Şahit, Yangon Merkez Tren İstasyonunun üst katındaki küçük bir dairede bir araya geldi. Lily orada, Kutsal Yazılara dayalı bir konuşma yapıldıktan sonra evin küvetinde vaftiz edildi.
On iki hafta sonra Japon ordusu Yangon’a girdiğinde şehir adeta terk edilmişti. Yüz bini aşkın insan Hindistan’a doğru kaçmıştı. Binlerce kişi yolda açlık, yorgunluk ve hastalıktan ölmüştü. Sydney Coote, ailesiyle birlikte kaçarken Hindistan sınırı yakınında beyin sıtmasından öldü. Bir birader Japon askerleri tarafından vuruldu; başka bir birader de evi bombalandığında eşini ve ailesini kaybetti.
Burma’da sadece bir avuç Şahit kalmıştı. Lily ve Daisy, Mandalay yakınlarında bir yamaca kurulmuş sakin bir kent olan Pyin Oo Lwin’e (Maymyo) taşındılar ve orada ektikleri hakikat tohumları sonradan meyve verdi. Cyril Gay isimli üçüncü bir Şahit de, Yangon’un yaklaşık 100 kilometre kuzeyindeki küçük Thayarwaddy köyüne yerleşti ve savaş bitene kadar orada sakin bir hayat sürdü.
Sevinçli Bir Buluşma
Savaş sona erince, Hindistan’a kaçan kardeşlerin çoğu Burma’ya geri dönmeye başladı. Nisan 1946’da Yangon cemaatinin sekiz faal müjdecisi vardı. Yılın sonunda bu sayı 24’e ulaşınca kardeşler bir büyük ibadet düzenlemeye karar verdi.
İki günlük ibadet Insein’de bir okulda yapıldı. Hakikati 1932’de Yangon’da öğrenen Theo Syriopoulos şunları anlattı: “Hindistan’dan döndüğümde bir saatlik umumi konuşmayı benim yapacağımı öğrendim. O zamana kadar Hindistan’daki ibadetlerde sadece iki kere beş dakikalık konuşma yapmıştım. Yine de bu büyük ibadet çok güzel geçti ve 100’den fazla kişi katıldı.”
Birkaç hafta sonra, hakikate ilgi gösteren bir Karen topluluk lideri, cemaate küçük bir arazi vermeyi teklif etti; burası Yangon’un merkezine yakın, nehir kenarındaki Ahlone yöresindeydi. Kardeşler orada bambudan, yaklaşık yüz kişilik bir İbadet Salonu inşa ettiler. Cemaat sevinçten uçuyordu. İmanlarını koruyarak savaşı atlatmışlardı, duyuru işini ilerletmeye hazır ve kararlıydılar.
İlk Gilead Mezunları Geliyor
1947 yılının başlarında bir grup kardeş Robert Kirk’ü karşılamak için heyecanla Yangon’daki rıhtımda toplandı; o Burma’ya gelen Gilead Okulu mezunu ilk görevli vaizdi. Kısa süre sonra üç görevli vaiz daha geldi: Norman Barber, Robert Richards ve Hubert Smedstad. Ayrıca savaş süresince Hindistan’da öncülük yapan Frank Dewar da onlarla birlikte geldi.
Görevli vaizler savaş sonrası yerle bir olmuş bir şehre gelmişlerdi. Çok sayıda bina yanmış, sadece dış cepheleri kalmıştı. Binlerce insan yol kenarlarındaki derme çatma bambu kulübelerde yaşıyordu. Sokaklarda yemek pişiriyor ve çamaşır yıkıyorlardı. Ama görevli vaizler oraya hakikati öğretmek için gelmişti, bu yüzden koşullara ayak uydurup hizmetle meşgul oldular.
1 Eylül 1947’de Signal Pagoda Yolu üzerindeki, şehir merkezine yakın görevli vaiz evinde Watch Tower Society’nin bir bürosu kuruldu. Robert Kirk, Büro gözetmeni olarak atandı. Kısa süre sonra Yangon cemaati Ahlone’deki bambudan yapılmış İbadet Salonundan, Bogalay Zay Sokağında bulunan bir binanın üst katına taşındı. Burası İngiliz sömürge hükümetinin kullandığı görkemli Hükümet Binasına birkaç dakikalık bir yürüme mesafesindeydi. Çok yakında bu yönetim sona erecekti!
İç Savaş Patlak Veriyor!
4 Ocak 1948’de İngilizler yönetimi yeni Burma hükümetine devretti. 60 yıl süren sömürge yönetiminden sonra artık Burma bağımsızdı. Ancak ülke iç savaşa sürükleniyordu.
Belirli bölgelerin kontrolünü ele geçirmek isteyen suç çeteleri ve özel ordular birbiriyle çatışırken, çeşitli etnik gruplar da bağımsız eyaletler kurmak için savaşıyordu. 1949 yılının başlarında ülkenin büyük kısmı isyancı güçlerin kontrolüne geçmişti ve sonunda Yangon’un dışında da çatışmalar patlak verdi.
Çatışmalar bir şiddetlenip bir durulurken kardeşler iyi haberi temkinli şekilde duyurmaya devam ediyordu. Büro, Signal Pagoda Yolundaki görevli vaiz evinden, 39. Sokakta bulunan üst kattaki büyük bir daireye taşındı. Burası birkaç yabancı elçiliğin bulunduğu güvenli bir bölgeydi ve merkez postaneye sadece üç dakikalık yürüme mesafesindeydi.
Burma ordusu yavaş yavaş gücünü ortaya koyarak isyancıları dağlara sürdü. 1950’lerin ortalarına doğru Burma hükümeti ülkenin çoğunun kontrolünü tekrar ele geçirdi. Ancak iç savaş bitmiş değildi. O günden bugüne dek, iç savaş şu ya da bu şekilde devam ediyor.
Birman Dilinde Şahitlik
1950’lerin ortalarına kadar Burma’da iyi haber neredeyse tamamen İngilizce duyuruluyordu; İngilizce, büyük kentler ve şehirlerde eğitimli kişilerin konuştuğu dildi. Öte yandan milyonlarca kişi yalnızca Birman (Myanmar), Karen, Kaçin, Çin ve diğer yerel dilleri konuşuyordu. İyi haber onlara nasıl ulaşacaktı?
Sydney Coote 1934 yılında Karen bir öğretmenin bazı kitapçıkları Birman ve Karen dillerine çevirmesini sağlamıştı. Daha sonra başka müjdeciler “Allah Hak Olsun” kitabını ve bazı kitapçıkları Birman diline çevirmişti. 1950 yılına gelindiğinde Robert Kirk, Ba Oo isimli bir biraderden Gözcü Kulesi’nin inceleme makalelerini Birman diline çevirmesini rica etti. Elle yazılan çevirilerin dizgisi ve basımı Yangon’daki ticari matbaalarda yapılıyordu ve sonra bunlar cemaat ibadetlerine katılanlara dağıtılıyordu. Büro daha sonra tercüme sürecini hızlandırmak için Birman dili karakterleri olan bir daktilo satın aldı.
Bu ilk tercümanlar pek çok zorlukla karşılaştı. Ba Oo birader artık çeviri yapamayacak duruma geldiğinde çeviri işini Naygar Po Han üstlendi. O şöyle anlatıyor: “Ailemi geçindirmek için gün boyu bir işte çalışıyordum, sonra da gece geç saatlere kadar zayıf bir ışığın altında makaleleri çeviriyordum. Çok az İngilizce bildiğimden yaptığım tercüme herhalde hatalarla doluydu. Yine de dergilerimizin olabildiğince fazla insana ulaşmasını çok istiyorduk.” Robert Kirk, Doris Raj’dan Gözcü Kulesi’ni Birman diline çevirmesini istediğinde hemşire telaşa kapılarak ağlamaya başladı. Doris “Sadece temel bir eğitim almıştım ve tercüme konusunda hiçbir deneyimim yoktu” diyor. “Yine de Robert birader beni teşvik ederek denememi söyledi. Ben de Yehova’ya dua edip işe koyuldum.” Doris bugün, yaklaşık 50 yıl sonra, hâlâ Yangon’daki Beytel’de tercüman olarak çalışıyor. Şu an 93 yaşında olan Naygar Po Han da Beytel’de hizmet ediyor ve duyuru işindeki coşkusunu hâlâ koruyor.
1956’da dünya merkez bürosundan Nathan Knorr, Burma’yı ziyaret etti ve Gözcü Kulesi’nin bundan sonra Birman dilinde de çıkacağını ilan etti. Ayrıca görevli vaizleri duyuru faaliyetlerini daha etkili hale getirmeleri için bu dili öğrenmeye teşvik etti. Onun sözleriyle cesaret bulan görevli vaizler, Birman dilini öğrenmek için daha çok çaba göstermeye başladı. Sonraki yıl dünya merkez bürosundan gelen Frederick Franz, Yangon Demiryolu Enstitüsü Binasında yapılan beş günlük büyük ibadetin tema açış konuşmasını yaptı. O, sorumlu biraderleri duyuru işinin kapsamını daha da genişletmek için büyük şehir ve kentlere öncüler göndermeye teşvik etti. Yeni öncülerden yarar görecek ilk yer, Burma’nın eski başkenti ve ikinci büyük şehri olan Mandalay’dı.
Mandalay’da Hakikat Tohumları Meyve Veriyor
1957’nin başlarında Mandalay’a altı özel öncü geldi ve orada hizmet etmekte olan yeni evli bir çifte katıldılar. Onlar görevli vaiz Robert Richards ve Karen kabilesinden olan eşi Baby’ydi. Öncüler bu şehrin çetin bir saha olduğunu fark ettiler. Mandalay, Budizmin önemli bir merkezidir ve Burma’nın Budist keşişlerinin neredeyse yarısı orada yaşar. Yine de bu kardeşler eski Korintos şehrinde olduğu gibi ‘bu şehirde de Yehova’ya ait birçok kişi’ olduğunu gördü (Elçi. 18:10).
Onlardan biri 21 yaşındaki Kaçin bir öğrenci olan Robin Zauja’ydı. O şunları anlatıyor: “Bir sabah erkenden Robert ve Baby Richards kapımı çaldı. Yehova’nın Şahidi olduklarını ve İsa’nın emrine uygun olarak iyi haberi evden eve duyurduklarını söylediler (Mat. 10:11-13). Bana mesajı bildirip adreslerini verdiler ve birkaç dergiyle kitap bıraktılar. O akşam kitaplardan birini elime aldım ve bütün gece, gün ağarana kadar okuyup bitirdim. Aynı gün Robert’ın evine gittim ve onu saatlerce soru yağmuruna tuttum. O, tüm sorularıma Kutsal Kitaptan cevap verdi.” Kısa süre sonra Robin Zauja hakikati kabul eden ilk Kaçin oldu. Daha sonra yıllarca Burma’nın kuzeyinde özel öncü olarak hizmet etti ve 100’e yakın kişinin hakikati öğrenmesine yardım etti. Bugün çocuklarından ikisi Yangon’daki Beytel’de hizmet ediyor.
Başka gayretli biri de, hakikati kısa bir süre önce Yangon’da öğrenen Pramila Galliara adlı 17 yaşındaki genç bir kızdı. Pramila “Caynacılık dinine mensup olan babam yeni inancıma şiddetle karşı çıktı” diyor. “Kutsal Kitabımı ve yayınlarımı iki kere yaktı ve birkaç kez beni insanların içinde dövdü. Ayrıca ibadetlere gitmemi engellemek için beni eve kilitledi, hatta Robert biraderin evini ateşe vermekle tehdit etti! Ancak beni inancımdan vazgeçiremeyeceğini anlayınca yavaş yavaş muhalefet etmeyi bıraktı.” Pramila üniversiteyi bırakarak gayretli bir öncü oldu ve daha sonra çevre gözetmeni Dunstan O’Neill ile evlendi. O zamandan bu yana 45 kişinin hakikate gelmesine yardım etti.
Mandalay’daki duyuru işi ilerlerken Büro başka merkezi yerlere de görevli vaiz ve öncüler gönderdi. Bu yerler arasında Pathein (Bassein), Kalaymyo, Bhamaw, Myitkyina, Mawlamyine ve Myeik (Mergui) vardı. Yehova’nın bu işi desteklediği açıktı; bu kentlerin her birinde güçlü cemaatler oluştu.
Görevli Vaizler Sınır Dışı Ediliyor!
Duyuru işi ilerlemeye devam ederken artan siyasi ve etnik gerginlikler ülkeyi yavaş yavaş kopma noktasına götürüyordu. Sonunda ordu Mart 1962’de yönetimi ele geçirdi. Yüz binlerce Hintli ve Anglo-Hintli, Hindistan’a ve o zamanlar Doğu Pakistan olarak bilinen Bangladeş’e sürüldü. Ülkeyi ziyaret eden yabancılar sadece 24 saatlik vize alabiliyordu. Burma kapılarını dış dünyaya kapatıyordu.
Kardeşler bu gelişmeleri kaygı içinde izliyordu. Askeri yönetim, dinlerin siyasetten uzak durmaları koşuluyla ibadet özgürlüğünü garanti ediyordu. Fakat tahmin edileceği gibi Hıristiyan Âleminin misyonerleri siyasi meselelere karışmaya devam etti. Sonuçta Mayıs 1966’da hükümetin sabrı taştı ve tüm yabancı misyonerlerin ülkeyi terk etmesi emredildi. Yehova’nın Şahitlerinin görevli vaizleri siyasi açıdan tamamen tarafsız kalmalarına rağmen çok geçmeden onlar da sınır dışı edildi.
Bu olaylar Burmalı kardeşleri sarsmıştı ancak cesaretlerini kırmamıştı. Yehova’nın onlarla beraber olduğunu biliyorlardı (Tekr. 31:6). Yine de bazı kardeşler duyuru işinin nasıl devam edeceğini merak ediyordu.
Yehova çok geçmeden onlara yol gösterdi. Eski bir çevre gözetmeni olan ve Büroda biraz eğitim gören Maurice Raj hemen Büronun gözetimine atandı. Hint kökenli Maurice birader diğer Hintlilerle birlikte sınır dışı edilmemişti. Şöyle anlatıyor: “Birkaç yıl önce Burma vatandaşı olmak için başvuruda bulunmuştum. Vatandaşlık belgesi için 450 kyatd gerekiyordu, fakat bende o kadar para yoktu. Bu yüzden beklemeye karar verdim. Sonra bir gün, yıllar önce çalıştığım şirketin ofisinin önünden geçerken eski patronum beni gördü. ‘Hey, Raj’ diye seslenip ‘Gel de paranı al. Emekliliğin için maaşından kesilen parayı işten ayrılırken almayı unutmuşsun’ dedi. Bana tam 450 kyat verdi.
Ofisten ayrılırken 450 kyatla yapabileceklerimi aklımdan geçirdim. Fakat bu para tam da vatandaşlık belgesi için gereken miktardı. Bu yüzden Yehova’nın parayı o amaçla kullanmamı istediğini düşündüm. Bu seçim gerçekten de çok yerinde oldu. Diğer Hintliler Burma’dan sınır dışı edilirken ben ülkede kalabildim, özgürce seyahat edebildim, yayın getirtebildim ve Burma’daki duyuru işimiz için çok önemli olan başka görevleri yerine getirebildim. Tüm bunları Burma vatandaşı olduğum için yapabildim.”
Maurice, Dunstan O’Neill ile birlikte tüm cemaatleri ve ücra yerlerdeki grupları teşvik etmek için ülke çapında bir tura çıktı. Maurice birader şöyle anlatıyor: “Kardeşlere, ‘Endişelenmeyin, Yehova bizimle. Eğer O’na vefalı kalırsak, O bize yardım edecek’ diyorduk. Ve Yehova bize yardım etti! Kısa süre sonra birçok yeni özel öncü atandı ve duyuru faaliyeti daha da hızlı şekilde ilerledi.”
Bugün aradan yaklaşık 46 yıl geçti; Maurice şu anda Temsil Heyetinde hizmet ediyor ve hâlâ Myanmar’daki cemaatleri güçlendirmek için ülkenin dört bir yanına seyahatler yapıyor. Eski İsrail’deki Kaleb gibi onun da ilerleyen yaşına rağmen Tanrı’nın işindeki gayreti hiç azalmadı (Yeşu 14:11).
Chin Eyaletinde İyi Haber Duyuruluyor
Özel öncülerin gönderildiği ilk yerlerden biri de Bangladeş ve Hindistan sınırındaki dağlık bir bölge olan Chin (Çin) Eyaletiydi. İngiliz sömürge dönemindeki Baptist misyonerlerin faaliyetleri sonucunda burada birçok kişi Hıristiyanlığı benimsemiştir. Dolayısıyla Chin Eyaletindekilerin çoğu Kutsal Kitaba ve Kutsal Kitabı öğretenlere büyük saygı duyar.
1966’nın sonuna doğru eskiden bir asker olan fakat şimdi özel öncülük yapan Lal Chhana, o zamanlar Chin Eyaletinin en büyük kenti olan Falam’a geldi. Dunstan ve Pramila O’Neill, ayrıca eski bir asker olan ve yeni vaftiz edilen Than Tum da ona katıldı. Bu gayretli vaizler hakikate ilgi gösteren birkaç aile buldu ve kısa süre sonra küçük fakat faal bir cemaat kuruldu.
Sonraki yıl Than Tum, Falam’ın güneyindeki Haka’ya taşındı ve öncülüğe başladı. Burada küçük bir grup kuruldu. Than Tum, daha sonra Chin Eyaletinin dört bir yanında iyi haberi duyurdu ve Vanhna, Surkhua, Gangaw ve diğer yerlerde cemaatlerin kurulmasına yardım etti. Bugün aradan 45 yıl geçti ve Than Tum memleketi olan Vanhna köyünde özel öncü olarak hâlâ faal şekilde hizmet ediyor.
Than Tum, Haka’dan ayrılınca onun yerini 20 yaşında bir özel öncü olan Donald Dewar aldı. Donald’ın anne babası Frank ve Lily (eskiden Lily May) Dewar kısa süre önce sınır dışı edilmişti. Bu yüzden 18 yaşındaki kardeşi Samuel, Donald’ın yanına geldi. Donald şöyle anlatıyor: “Yazın sıcaktan kavrulan, kışınsa buz gibi olan tenekeden yapılmış küçük bir kulübede yaşıyorduk. Ancak benim için daha zor olan yalnızlıktı. Hizmette sık sık yalnız başıma çalışıyordum ve yerel dil olan Hakka Çin dilini güçbela konuşuyordum. Ben ve Samuel dışında ancak bir ya da iki müjdeci ibadetlere katılıyordu. Bir süre sonra bunalıma girdim, hatta görevimi bırakmayı düşündüm.
O sıralar Yıllık’ta Malavi’deki kardeşlerin şiddetli zulüm karşısında gösterdikleri sadakati anlatan heyecan verici bir kısım okudum.e Kendi kendime ‘Yalnızlığa dayanamıyorsam, zulme nasıl dayanacağım?’ dedim. Yehova’ya dua ederek kaygılarımı dile getirdim ve kendimi daha iyi hissetmeye başladım. Ayrıca Kutsal Kitabı ve Gözcü Kulesi’ndeki makaleleri okuyarak ve bunlar üzerinde derin düşünerek güç kazandım. Maurice Raj ve Dunstan O’Neill beklenmedik bir zamanda beni ziyaret edince, iki melek görmüş gibi oldum! Yavaş yavaş ama emin adımlarla sevincimi yeniden kazandım.”
Donald daha sonra bir gezici gözetmen olarak hizmet ederken, kendi yaşadıklarından yararlanarak ücra bölgelerde yaşayan kardeşleri güçlendirdi. Onun çabaları Haka’da da sonuç verdi. Haka’da şu anda güçlü bir cemaat var ve bu cemaat sık sık büyük ibadetlere ev sahipliği yapıyor. Haka’daki ibadetlere katılan müjdecilerden ikisi Johnson Lal Vung ve Daniel Sang Kha, Chin Eyaletinin büyük kısmında iyi haberin duyurulmasına yardım eden gayretli özel öncüler oldular.
Dağları Aşıyorlar
Chin Eyaleti deniz seviyesinden 900 ila 1.800 metre yükseklikte yer alır ve bazı zirveleri 3.000 metreyi bulur. Dağların birçoğu heybetli tikağaçları, kozalaklı ağaçlar, rengârenk ormangülleri ve zarif orkidelerle bezeli sık ormanlarla kaplıdır. Bölgenin vahşi, etkileyici bir doğası vardır, bu da ulaşımı zorlaştırır. Kentler dolambaçlı toprak yollarla birbirine bağlanır; yağmur yağdığında yolculuk iyice zorlaşır ve toprak kayması nedeniyle sık sık yollar kapanır. Birçok uzak köye sadece yürüyerek ulaşılabilir. Ancak bu engeller, iyi haberi mümkün olduğunca çok insana ulaştırmak isteyen Yehova’nın kararlı hizmetçilerini caydırmıyor.
Chin Eyaletinde kocasıyla birlikte çevre işinde hizmet eden Aye Aye Thit şöyle anlatıyor: “Düz bir bölge olan Ayeyarwady Deltası’nda büyüdüğümden muhteşem Chin Tepeleri’ne hayran kaldım. İlk kez dağa tırmanmaya başladığımda çok heyecanlıydım, fakat ilk tepeye vardığımda nefes nefese kaldım. Birkaç tepeden sonra öylesine yoruldum ki öleceğimi sandım. Sonunda dağlara nasıl tırmanacağımı öğrendim; acele etmeden ve enerjimi tüketmeden yürümeliydim. Kısa süre sonra günde yaklaşık 30 kilometre yürüyerek, altı gün ya da daha uzun süren yolculuklar yapabiliyordum.”
Yıllar boyunca Chin Eyaletindeki kardeşler çeşitli ulaşım araçları kullandı; örneğin katır, at, bisiklet ve ancak son zamanlarda motosiklet, yolcu kamyonu ve dört çeker araçlar. Fakat çoğunlukla yürüdüler. Örneğin özel öncü olan Kyaw Win ve David Zama, Matupi civarındaki köylere ulaşmak için güçlükle kilometrelerce yürüyüp dağları aştılar. Matupi cemaatindeki kardeşler, yaklaşık 270 kilometre uzaktaki Haka kentinde yapılan bölge ibadetlerine katılmak için altı ila sekiz gün yol yürüdü ve tabii ki dönüşte de bir o kadar daha yürüdüler. Yol boyunca söyledikleri ilahiler geçtikleri tepelerde yankılandı.
Bu zahmetli yolculukları yapan kardeşler hem zorlu dağ havasına hem de özellikle yağmurlu mevsimde sivrisinek sürülerine ve her tür böceğe maruz kaldı. Çevre gözetmeni olan Myint Lwin şöyle anlatıyor: “Ormanda yürürken bacaklarıma sülüklerin yapıştığını gördüm. Onları çekip attım ama iki tane daha yapıştı. Devrilmiş bir ağacın üzerine zıpladım, fakat sülük sürüleri oraya da tırmanmaya başladı. Dehşet içinde ormanda hızla koşmaya başladım. Sonunda yola ulaştığımda her tarafım sülüklerle doluydu.”
Ancak Chin Eyaletinde yolculuk edenler, sülüklerden daha fazlasına katlandılar. Myanmar’da yaban domuzları, ayılar, leoparlar, kaplanlar ve bazı kaynaklara göre dünyada hiçbir ülkede olmadığı kadar çok çeşitli zehirli yılan türleri bulunur. Bölge gözetmeni olan Gumja Naw ve eşi Nan Lu, Chin Eyaletindeki cemaatler arasında yürüyerek yaptıkları uzun yolculuklar sırasında, geceleri vahşi hayvanları uzak tutmak için ateşten bir çember yapıyordu!
Yorulmak bilmeyen bu vaizler geride harika bir miras bıraktılar. Maurice Raj “Onlar Yehova’ya tüm güçleriyle hizmet ettiler” diyor. “Chin Eyaletinden ayrıldıktan sonra bile geri dönmeye istekliydiler. Onlar yaptıklarıyla Yehova’yı kesinlikle yücelttiler!” Bugün Chin Eyaleti ülkenin en az nüfuslu bölgelerinden biri olmasına rağmen orada yedi cemaat ve ücra yerlerde birkaç grup var.
“Myitkyina’da Hiç ‘Koyun’ Yok”
1966 yılında birkaç özel öncü, Çin sınırına yakın Kachin (Kaçin) Eyaletine bağlı Myitkyina kentine geldi; burası Ayeyarwady Irmağı’nın geniş bir kıvrımına kurulmuş sevimli küçük bir kentti. Altı yıl önce Robert ve Baby Richards burada kısa bir süre iyi haberi duyurmuştu. Onlar “Myitkyina’da hiç ‘koyun’ yok” diye bildirmişlerdi. Bununla birlikte yeni gelen öncüler orada hakikate susamış insanlar buldular.
Onlardan biri 19 yaşındaki Mya Maung’du. Bu genç adam Baptist Kilisesine mensuptu ve Kutsal Kitabı anlamasına yardım etmesi için Tanrı’ya dua ediyordu. Şöyle anlatıyor: “Bir öncü çalıştığım yere gelip Kutsal Kitabı birlikte incelemeyi teklif ettiğinde sevinçten havalara uçtum. Bunun dualarıma cevap olduğunu düşündüm. Erkek kardeşim San Aye ile birlikte haftada iki kere inceleme yapmaya başladık ve ruhen hızla ilerledik.
Bize yardım eden harika bir öğretmenimiz vardı: Wilson Thein. Basitçe ne yapacağımızı söylemek yerine ne yapacağımızı gösteriyordu. Provalar ve gösteriler sayesinde Kutsal Kitabı etkili şekilde kullanmayı, iyi haberi cesaretle duyurmayı, muhalefetin üstesinden gelmeyi ve cemaatte konuşmalar hazırlayıp sunmayı öğrendik. Wilson Thein her konuşmamızın provasını dinler, gelişmemiz için bize önerilerde bulunurdu. Onun nazik eğitimi bizi ruhi hedeflere erişmeye teşvik etti.
“Bugün, demiryolu hattı üzerindeki Namti, Hopin, Mohnyin ve Katha kentlerinin hepsinde güçlü cemaatler var”
1968’de kardeşim San Aye ile birlikte öncülüğe başladık, böylece Myitkyina’da öncü sayısı sekize ulaştı. Bizimle Kutsal Kitabı inceleyen ilk kişiler arasında annemiz ve yedi kardeşimiz de vardı; hepsi zamanla hakikati kabul etti. Bir ila üç gün süren yolculuklar yaparak, Myitkyina-Mandalay demiryolu hattı boyunca uzanan kentler ve köylerde de iyi haberi duyurduk. Ektiğimiz tohumlar daha sonra meyve verdi. Bugün, demiryolu hattı üzerindeki Namti, Hopin, Mohnyin ve Katha kentlerinin hepsinde güçlü cemaatler var.”
San Aye iş sahasında hizmet ederken bir devlet dairesinde çalışan ve Baptist Kilisesine mensup bir Kaçin olan Phum Ram’la tanıştı. Phum Ram hakikati büyük bir istekle kabul etti ve Himalayalar’ın eteğinde küçük bir kent olan Putao’ya taşındı. Orada birçok akrabasına iyi haberi duyurdu ve kısa süre sonra ibadetlere 25 kişi katılmaya başladı. Phum Ram öncü olarak hizmet ederken karısının, yedi çocuğunun ve birçok akrabasının hakikati öğrenmesine yardım etti. O bugün Myitkyina’da öncü ve ihtiyar olarak hizmet ediyor.
Kayıp Vagonlar
Kachin Eyaletinde ruhi faaliyetin hızla ilerlediğini gören Büro, 1969 “Yeryüzünde Barış” Uluslararası İbadetini, alışılanın tersine Yangon’da değil Myitkyina’da yapmaya karar verdi. Büro, 1.000 kilometreyi aşkın bir yolculuk yaparak Yangon’dan kuzeydeki Myitkyina’ya gidecek delegelerin ulaşımı için, Burma Demiryollarına başvurup altı yolcu vagonu kiralamak istedi. Bu talep çok sıra dışıydı. Kachin Eyaleti direnişin en sıcak yaşandığı bölgelerden biriydi ve bölgeye giriş çıkış çok sıkı kontrol altındaydı. Bununla birlikte kardeşleri şaşırtan bir şey oldu: Demiryolu yetkilileri taleplerini hemen kabul etti.
Kardeşleri taşıyan trenin Myitkyina’ya gelmesi beklenen gün Maurice Raj ve bir grup kardeş, delegeleri karşılamak için tren istasyonuna gitti. Maurice şöyle anlatıyor: “Biz treni beklerken istasyon şefi koşarak yanımıza geldi ve az önce, yetkililerin delegelerimizi taşıyan altı vagonu trenden ayırmak zorunda kaldıklarını yazan bir telgraf aldıklarını söyledi. Söylediğine göre kardeşlerimiz Mandalay ile Myitkyina arasında bir yerde kalmıştı. Anlaşılan tren ek vagonları yokuş yukarı çekememişti.
Ne yapacaktık? Aklımıza gelen ilk fikir ibadeti ertelemek oldu. Fakat bunun için tekrar bir sürü izin almak gerekecekti ve bu haftalar sürebilirdi! Tam Yehova’ya hararetle dua ederken tren istasyona girdi. Gözlerimize inanamadık, altı vagon da kardeşlerimizle doluydu! Hepsi neşeyle bize el sallıyordu. Neler olduğunu sorduğumuzda içlerinden biri şöyle açıkladı: ‘Altı vagonu trenden ayırdılar, ama bizim altı vagonu değil!’”
‘Altı vagonu trenden ayırdılar, ama bizim altı vagonu değil!’
Myitkyina’daki ibadet unutulmaz bir olaydı. Program sırasında Birman dilinde üç ve İngilizce beş yeni yayın çıktı. Üç yıl önce görevli vaizler sınır dışı edildiğinde Burma’da ruhi gıda giderek azalmış, sanki damla damla akmaya başlamıştı. Ama şimdi bu damlalar bir sele dönüşmüştü!
Nagalara İyi Haber Duyuruluyor
Myitkyina’daki ibadetten dört ay sonra Büro, Khamti’de yaşayan bir posta memurundan mektup aldı. Khamti, Burma-Hindistan sınırının kuzeybatı kesimini oluşturan yüksek tepelerin aşağısına kurulmuş nehir kenarında bir kenttir. Bu bölgede Nagalar yaşar; Nagalar bir zamanlar korkunç kafatası avcıları olarak bilinen farklı kabilelerin karışımı bir halktır. Mektubu gönderen Ba Yee isimli memur, eski bir Yedinci Gün Adventistiydi ve kendisine ruhen yardım edilmesini istiyordu. Büro hemen Aung Naing ve Win Pe isimli iki özel öncüyü gönderdi.
Win Pe şöyle anlatıyor: “Uçağımız Khamti’ye indiğinde, sadece önlerini kapatan bir şey giymiş, korkutucu Naga savaşçılarını görünce çok tedirgin olduk. Sonra Ba Yee koşarak bizi karşılamaya geldi ve hemen hakikate ilgi gösteren birkaç kişiyle tanıştırmaya götürdü. Kısa süre içinde beş kişiyle Kutsal Kitabı incelemeye başladık.
Ancak yerel yetkililer, bizim oradaki isyancılarla bağlantısı olan Baptist papazlar olduğumuzu düşündü. Siyasi açıdan kesinlikle tarafsız olduğumuzu söylememize rağmen, oraya gelmemizin üzerinden bir ay bile geçmeden bölgeyi terk etmemizi emrettiler.”
Üç yıl sonra yeni memurlar göreve gelince 18 yaşındaki Biak Mawia isimli öncü, duyuru işine önceki öncülerin bıraktığı yerden devam etti. Kısa süre sonra Ba Yee postanedeki işinden istifa edip öncülüğe başladı. Sonra başka öncüler de geldi. Bu gayretli kardeşler Khamti’de bir cemaat ve yakın köylerde birkaç küçük grup kurulmasına yardımcı oldu. Biak Mawia şöyle anlatıyor: “Naga kardeşler pek eğitim görmemişti ve okuma yazma bilmiyordu. Fakat Tanrı’nın Sözünü seviyorlardı ve yayınlarımızdaki resimleri ustalıkla kullanarak iyi haberi gayretle duyuruyorlardı. Ayrıca birçok ayeti ezberlemişlerdi ve ilahileri ezbere söylüyorlardı.”
Bugün çok uzaktan gelen delegelerin de katılımıyla Khamti’de düzenli olarak bölge ibadetleri yapılıyor; güneyden, Homalin’den gelen kardeşler 15 saatlik bir nehir yolculuğu yaparak buraya ulaşıyor.
“Altın Üçgen”de Muhalefet
Bu arada ülkenin diğer tarafında, duyuru işi Çin, Laos ve Tayland sınırındaki dağlık bölgelere doğru genişliyordu. Burası Altın Üçgen’in ortasında yer alır. Sıra sıra uzanan tepeleri ve verimli vadileri olan bu bölgenin güzelliğine, afyon üretimi, ayaklanmalar ve başka yasadışı faaliyetler gölge düşürmüştür. Her an her şeyin olabileceği bu bölgeye hakikati getiren öncüler temkinli ve sağgörülü davrandılar (Mat. 10:16). Bununla birlikte duyuru faaliyetine karşı koyan grup yine aynıydı: Hıristiyan Âleminin din adamları!
Robin Zauja ve David Abraham, Shan Eyaletine bağlı işlek bir kent olan Lashio’ya geldiklerinde oradaki din adamları bu öncüleri hemen isyancılıkla suçlayıp ihbar ettiler. Robin şöyle anlatıyor: “Tutuklandık ve cezaevine götürüldük. Orada hükümetin bize verdiği belgeleri polise gösterdik. Çok geçmeden içeri bir binbaşı girdi. Yüksek sesle ‘Merhaba Bay Zauja’ dedi. ‘Bakıyorum da Yehova’nın Şahitleri Lashio’ya gelmiş!’ Binbaşı eski bir okul arkadaşımdı ve hemen bizi serbest bıraktı.”
Bu iki öncü işe koyuldu ve çok geçmeden oldukça büyük bir cemaat kuruldu. Sonra bir İbadet Salonu inşa ettiler. İki yıl sonra, yerel hükümet merkezine çağrıldılar. 70’ten fazla askeri yetkili, kabile lideri ve din adamı orada toplanmıştı. Robin olanları şöyle anlatıyor: “Din adamları öfkeyle bizi insanlara dinsel geleneklerini bırakmak için baskı yapmakla suçladı. Toplantı başkanı bize cevap hakkı verdiğinde savunmamda Kutsal Kitabı kullanıp kullanamayacağımı sordum. Kabul etti. Hemen kısaca içimden dua ettim ve sonra Kutsal Kitabın sahte dinsel gelenekler, askerlik hizmeti ve milliyetçi törenler hakkındaki görüşünü açıkladım. Savunmamı bitirdiğimde başkan ayağa kalktı ve Burma kanunlarının tüm dinlere özgürce ibadet etme hakkı verdiğini ilan etti. Serbest bırakıldık ve iyi haberi duyurmaya devam etmemize izin verildi; tabii ki bu din adamlarını büyük bir hayal kırıklığına uğrattı.”
Sonra Çin sınırına yakın küçük bir köy olan Mongpaw’da Baptistlerden oluşan öfkeli bir kalabalık bir İbadet Salonunu ateşe verdi. Yaptıkları bu korkunç şey oradaki Şahitleri yıldıramayınca, bir özel öncünün evini yaktılar ve kardeşleri evlerinde tehdit etmeye başladılar. Kardeşler bölge yöneticisine başvurdu fakat o Baptistleri destekledi. Bununla birlikte sonunda konuya hükümet müdahale etti ve kardeşlerin yeni bir İbadet Salonu inşa etmesine izin verdi; üstelik İbadet Salonu artık köyün kenarında değil tam merkezinde olacaktı!
Daha güneyde, Kayin (Karen) Eyaletine bağlı ücra bir dağ köyü olan ve Altın Üçgen’in sınırında bulunan Leiktho’da, Gregory Sarilo isimli birader Katolik Kilisesinden şiddetli muhalefet gördü. Gregory şöyle anlatıyor: “Köyün papazı cemaatine sebze bahçemi mahvetmelerini emretmiş. Sonra bana yiyecek getirdiler, fakat bir tanıdık beni uyararak yiyeceklerin zehirli olduğunu söyledi. Bir gün papazın yandaşları ertesi gün hangi yoldan gideceğimi sordu. O gün farklı bir yoldan gittim, böylece beni pusuya düşürüp öldürme çabaları boşa gitti. Hayatımı tehdit eden bu saldırıları bildirdiğimde, yetkililer papaza ve yandaşlarına sert bir şekilde beni rahat bırakmalarını emretti. Yehova beni ‘canıma kastedenlerden’ korudu” (Mezm. 35:4).
Tarafsızlıklarını Tam Olarak Koruyorlar
Yıllar içinde Burma’daki kardeşler Yehova’ya sadakatlerini korurken başka bir zorlukla daha karşılaştılar. Etnik çatışmalar ve siyasi kargaşa sırasında tarafsızlıkları sık sık denendi (Yuhn. 18:36).
Hla Aung isimli bir özel öncü güneydeki Thanbyuzayat kentinde yaşıyordu; burası İkinci Dünya Savaşı sırasında inşa edilen ve “Ölüm Demiryolu” olarak bilinen Burma-Tayland demiryolu hattının batıdaki son durağıydı. Hla Aung kendini isyancılarla hükümet güçleri arasındaki bir çatışmanın ortasında buldu. Şöyle anlatıyor: “Hükümet askerleri geceleri köyleri basıyor, erkekleri askeriyede çalıştırmak için silah zoruyla toplayıp götürüyordu. Götürülenlerin çoğunu bir daha gören olmadı. Bir gece evimde Donald Dewar’la konuşurken askerler bizim köye baskın yaptı. Karım hemen bizi uyarmak için bağırdı, bu sayede ormana kaçacak vaktimiz oldu. Kıl payı kurtulmuştuk. Bu yüzden tekrar baskın olursa hemen saklanabilmek için evin içinde gizli bir yer yaptım.”
Rajan Pandit isimli özel öncü Thanbyuzayat’ın güneyindeki Dawei kentine geldikten kısa süre sonra, isyancıların kalelerinden biri olan yakınlardaki bir köyde birkaç tane Kutsal Kitap tetkiki başlattı. Şunları anlatıyor: “Köyden dönerken askerler beni isyancılarla işbirliği yapmakla suçlayarak tutukladılar ve dövdüler. Onlara Yehova’nın Şahidi olduğumu söylediğimde Dawei’ye nasıl geldiğimi bilmek istediler. Hatıra olarak sakladığım uçak biletimi gösterdim. Biletim uçakla geldiğimi kanıtladı. İsyancılar bu ulaşım şeklini hiç kullanmazdı. Böylece daha fazla dayak yemekten kurtuldum ve sonunda serbest bırakıldım. Ancak askerler Kutsal Kitabı benimle inceleyen birini sorguladı. O, birlikte sadece inceleme yaptığımızı doğruladı. Askerler bundan sonra beni rahat bıraktı, hatta bazılarına düzenli olarak dergilerimizden götürmeye başladım.”
Zaman zaman kent yetkilileri kardeşlere, seçimlerde oy kullanarak veya milliyetçi törenlere katılarak tarafsızlık konusunda uzlaşmaları için baskı yaptı. Yangon’un 130 kilometre kuzeyinde, nehir kenarındaki Zalun kentinde kardeşler bir seçimde oy kullanmaları için baskı gördü. Fakat onlar otorite olarak Kutsal Kitabı kabul ettiklerini söyleyip sadakatlerini korudular (Yuhn. 6:15). Bunun üzerine kent yetkilileri bölge yetkililerine başvurdu. Ancak bölge yetkilileri Yehova’nın Şahitlerinin siyasi açıdan tarafsız olduğunu çok iyi biliyordu. Kardeşler seçimden muaf tutuldular.
Burma-Hindistan sınırındaki Khampat kentinde Yehova’nın Şahidi 23 çocuk bayrağın önünde eğilmeyi reddedince okul müdüresi onları okuldan kovdu. Sonra cemaatin iki ihtiyarını çağırttı ve ihtiyarlar kentin sulh yargıcı ve komutanın da içinde bulunduğu bir grup yetkilinin önüne çıkarıldılar. İhtiyarlardan biri olan Paul Khai Khan Thang “Tavrımızın nedenini Kutsal Kitaptan açıkladığımızda bazı yetkililerin bizi düşman olarak gördüğü belli oldu” diyor. “Sonra onlara ‘Yehova’nın Şahitlerinin bayrak törenleri sırasında sessiz ve saygılı biçimde durmalarına’ izin veren hükümet kararının bir kopyasını gösterdik. Yetkililer donup kaldı. Kendilerine geldiklerinde komutan müdüre hanıma, kovulan öğrencileri tekrar okula almasını emretti. Ayrıca müdüre hanım okuldaki tüm bölümlere bu kararın bir kopyasını dağıttı.”
Bugün Myanmar hükümetinin en üst makamlarındaki yetkililer Yehova’nın Şahitlerinin siyasi konudaki tarafsızlığından haberdar. Yehova’nın toplumu İsa Mesih’in önceden bildirdiği gibi Kutsal Kitap ilkelerine sadık kalarak güzel bir şahitlikte bulunuyor (Luka 21:13).
Askeri Personelden Hakikati Kabul Edenler
Myanmar’ın çalkantılı yakın tarihinde vatandaşların birçoğu askeriyede hizmet etti ya da isyancı olarak savaştı. Onlardan bazıları birinci yüzyıldaki Romalı yüzbaşı Kornelius gibi ‘dindar ve Tanrı’dan korkan kişilerdi’ (Elçi. 10:2). Bu kişiler hakikati öğrenince hayatlarını Yehova’nın doğruluk standartlarıyla uyumlu hale getirmek için çok çaba harcadılar.
Bu iki adam Tanrı’nın Sözünün özgür kılan gücü sayesinde nefretin zincirlerinden kurtularak, sevginin birleştirici bağıyla bir araya gelmişti
Onlardan biri eski bir deniz astsubayı olan ve hakikati Mawlamyine’de görevdeyken öğrenen Hlawn Mang’dı. O şöyle anlatıyor: “Hemen iyi haberi duyurmaya başlamak istedim. Ama tam askeriyeden istifa etmek üzereyken rütbemi yükseltmeyi, ayrıca beni askeri bursla zengin bir batı ülkesinde okula yollamayı düşündüklerini öğrendim! Fakat ben Tanrı’nın işini yapmaya kararlıydım. Üstlerimi çok şaşırtmasına rağmen istifamı verdim ve Yehova’ya hizmet etmeye başladım. Bugün bu kararımın üzerinden yaklaşık 30 yıl geçti ve doğru seçim yaptığıma kesinlikle eminim. Gerçek Tanrı’ya hizmet etme ayrıcalığı neyle kıyaslanabilir ki?”
La Bang Gam askeri hastanede yatarken Robin Zauja birader ona Kaybolan Cennetten Tekrar Kazanılan Cennete kitabını gösterdi.f La Bang Gam kitaba hayran kaldı ve onu alıp alamayacağını sordu. Ama Robin’de tek bir kitap olduğundan onu yalnızca bir geceliğine ödünç verdi. Ertesi gün Robin geldiğinde La Bang Gam heyecanla “Kitabını alabilirsin. Artık benim de bir kitabım var!” dedi. Bütün gece oturup 250 sayfalık kitabın hepsini elle yazarak birkaç deftere geçirmişti! Bundan kısa süre sonra La Bang Gam askeriyeden ayrıldı ve kendi “Cennet” kitabını başka birçok kişinin hakikati öğrenmesine yardımcı olmak için kullandı.
Burma ordusunda yüzbaşı olan Sa Than Htun Aung ile Birleşik Wa Eyalet Ordusunda (UWSA) komutan olan Aik Lin, dağlık Shan Eyaletindeki ormanlarda birçok şiddetli çatışmada karşı cephelerde savaştı. Ordular sonunda ateşkes yapınca bu iki adam da Shan Eyaletine yerleşti. Daha sonra birbirlerinden ayrı hakikati öğrendiler ve askeri görevlerinden istifa edip vaftiz edildiler. Bu eski düşmanlar bir çevre ibadetinde karşılaştı ve birbirlerini sıcak bir şekilde kucakladı, artık kardeştiler! Tanrı’nın Sözünün özgür kılan gücü sayesinde nefretin zincirlerinden kurtularak, sevginin birleştirici bağıyla bir araya gelmişlerdi! (Yuhn. 8:32; 13:35).
‘Her Tür İnsanla’ Akıl Yürütüyorlar
1965 ila 1976’da Burma’daki müjdecilerin sayısında yüzde 300’ün üzerinde bir artış yaşandı. İyi habere olumlu karşılık verenlerin çoğu Hıristiyan Âleminden gelen kişilerdi. Ancak kardeşler Tanrı’nın isteğinin “her tür insanın hakikatle ilgili tam bilgi edinmesi ve kurtulması” olduğunu biliyordu (1. Tim. 2:4). Bu nedenle 1970’lerin ortalarından itibaren kardeşler çabalarını iyi haberi Budistler, Hindular ve animistler gibi başka inançlara mensup insanlara duyurmaya yoğunlaştırdılar.
Bunu yaparken pek çok zorlukla karşılaştılar. Budistler bir Tanrı’nın ya da Yaratıcının varlığını kabul etmez. Hindular milyonlarca tanrıya tapınır. Burma’daki animistler ise “nat” dedikleri güçlü ruhlara büyük saygı duyar. Batıl inançlar, kehanette bulunma ve ruhçuluk bu dinlerde çok yaygındır. Ayrıca birçok dindar kişi Tevrat, Zebur ve İncil’i kutsal bir kitap olarak kabul etse de, genellikle Kutsal Kitapta anlatılan kişiler, tarih, kültür ve kavramlar hakkında ya çok az şey bilir ya da hiçbir şey bilmez.
Yine de kardeşler Tanrı’nın Sözündeki güçlü hakikatlerin her insanın yüreğine erişebileceğinin farkındaydı (İbr. 4:12). Tek yapmaları gereken Tanrı’nın ruhuna güvenmek ve “öğretme sanatını” kullanmaktı, yani insanların yüreğine erişecek ve onları hayatlarında değişiklikler yapmaya itecek sağlam bir mantık yürütmeliydiler (2. Tim. 4:2).
Örneğin uzun zamandır özel öncü olarak hizmet eden Rosaline’in Budistlerle konuşurken nasıl sağlam bir mantık yürüttüğüne bakalım. Şöyle anlatıyor: “Budistlere bir Yaratıcının varlığından söz edildiğinde genelde ‘Peki ama Yaratıcıyı kim yarattı?’ diye soruyorlar. Budistler hayvanların reenkarnasyon geçirmiş insanlar olduğuna inandıklarından, besledikleri hayvanları örnek gösterip akıl yürütmelerine yardımcı oluyorum. Genelde aramızda şöyle bir diyalog geçiyor:
‘Bir hayvan, sahibinin varlığının farkında mıdır?’
‘Evet.’
‘Peki sahibinin mesleğinin, evli olup olmadığının ya da geçmişinin farkında mıdır?’
‘Hayır.’
‘O halde bir ruh olan Tanrı’dan farklı olarak biz insanlar, Tanrı’nın varlığı ya da başlangıcı hakkında her şeyi anlamayı beklemeli miyiz?’
‘Hayır.’”
“Kardeşlerin bana gösterdiği sevgi ‘melas üzerine konulan şerbet’ gibiydi”
Buna benzer bir mantık yürütmek birçok samimi Budistin Tanrı’nın varlığına dair daha fazla kanıt üzerinde düşünmesini sağladı. Hem sağlam bir mantık yürütüp hem de gerçek sevgi göstermek insanlar üzerinde güçlü bir etki yaratabilir. Eskiden Budist olan Ohn Thwin şöyle anlatıyor: “Budizmdeki Nirvana inancıyla, Kutsal Kitabın yeryüzündeki cennetle ilgili vaadini karşılaştırdığımda, cennet bana daha çekici gelmişti. Ama hakikate giden pek çok yol olduğuna inandığımdan, öğrendiklerimi uygulama ihtiyacı duymadım. Sonra Yehova’nın Şahitlerinin ibadetlerine katılmaya başladım. Kardeşlerin bana gösterdiği sevgi ‘melasg üzerine konulan şerbet’ gibiydi; Burmalılar kendilerini çok mutlu hissettiklerinde böyle söylerler. Bu sevgi beni, hakikat olduğunu bildiğim şeyi uygulamak üzere harekete geçirdi.”
Elbette insanların inançlarını değiştirmelerine yardım etmek, sözleri dikkatle seçerek konuşmayı ve sabırlı olmayı gerektirir. Kumar Chakarabani’nin babası dindar bir Hinduydu. Kumar 10 yaşındayken babası Beytel’de hizmet eden Jimmy Xavier’in ona okumayı öğretmesine izin verdi. Şöyle hatırlıyor: “Babam, Jimmy’yi uyarıp bana din değil sadece okumayı öğretmesini söyledi. Bunun üzerine Jimmy babama Mukaddes Kitap Öyküleri’nin çocuklara okumayı öğretmek için harika bir kitap olduğunu söyledi. Ayrıca okuma dersimden sonra babamla konuşmak için vakit ayırdı, onunla samimiyetle ilgilendi. Babam dini konularda sorular sormaya başladığında Jimmy sözlerini dikkatle seçerek ona ‘Kutsal Kitapta bunların cevabı var. İstersen beraber bulalım’ dedi. Zamanla sadece babam değil ailemizden 63 kişi Yehova’nın Şahidi oldu.”
Her Şeye Rağmen Bölge İbadetleri Yapılıyor
1980’lerin ortalarında Burma’daki siyasi ortam giderek daha da gerilmeye başladı. Sonunda 1988’de on binlerce insan, hükümeti protesto etmek için sokaklara döküldü. Ancak bu protesto hemen bastırıldı ve ülkenin büyük kısmında sıkıyönetim ilan edildi.
Beytel’de hizmet eden Kyaw Win o günleri şöyle hatırlıyor: “Çok sıkı bir sokağa çıkma yasağı uygulandı ve beşten fazla kişinin bir araya gelmesi yasaklandı. Önümüzdeki bölge ibadetlerini iptal etsek mi diye düşündük. Ama Yehova’nın bize yardım edeceğine iman ederek Yangon Division idari bölgesinden sorumlu komutana gittik ve 1.000 kişilik bir toplantı yapmak için izin istedik. İki gün sonra iznimizi almıştık! İznimizi diğer bölgelerdeki yetkililere gösterdiğimizde onlar da kendi bölgelerindeki ibadetlere izin verdi. Yehova’nın yardımıyla tüm bölge ibadetleri büyük bir başarıyla yapıldı!”
Toplantılarını İhmal Etmiyorlar
1988’deki ayaklanmadan sonra Burma’nın ekonomik durumu giderek kötüleşti. Buna rağmen kardeşler Krallığa hayatlarında ilk yeri vermeye devam ederek büyük bir iman gösterdiler (Mat. 6:33).
Örneğin ailesiyle birlikte Sagaing’de ücra bir köyde yaşayan Cin Khan Dal’ın yaşadıklarına bakalım. O şöyle anlatıyor: “Tahan’daki bölge ibadetine gitmek istiyorduk. Bunun için tekne ve kamyonla iki günlük yol gitmemiz gerekiyordu. Ama biz uzaktayken tavuklarımıza göz kulak olacak kimse yoktu. Yine de Yehova’ya güvendik ve ibadete gittik. Eve döndüğümüzde tavuklarımızdan 19’u yoktu. Bu bizim için ciddi bir ekonomik darbeydi. Fakat bir yıl sonra küçük tavuk sürümüz çoğaldı ve 60’tan fazla tavuğumuz oldu. O yıl köydekilerin birçoğunun tavukları hastalıktan öldü ama bizimkilerden hiçbiri ölmedi.”
Zorluklara rağmen ruhi şeyleri ön plana koyan bir çift de, dokuz çocuğuyla birlikte Yangon’un 64 kilometre kuzeybatısındaki küçük Kyonsha köyünde yaşayan Aung Tin Nyunt ve karısı Nyein Mya’ydı. Aung Tin Nyunt şöyle anlatıyor: “Çoğu zaman sadece pirinç lapası ve sebze yiyorduk. Hiç paramız yoktu ve satacak bir şeyimiz de yoktu. Yine de cesaretsizliğe kapılmadık. Aileme şöyle dedim: ‘İsa’nın başını koyacak bir yeri yoktu. Bir ağaç altında yaşamam gerekse ya da açlıktan ölecek olsam bile Tanrı’ya sadakatle hizmet edeceğim.’
“Bana yardım eden Yehova’dır, ben korkmam. İnsan bana ne yapabilir?” (İbr. 13:6)
Ancak bir gün evde yiyecek hiçbir şeyimiz kalmadı. Karım ve çocuklarım kaygılı gözlerle bana bakıyordu. ‘Endişelenmeyin’ dedim. ‘Tanrı bize yardım edecek.’ Sabah tarla hizmetine çıktıktan sonra oğullarımla birlikte balık tutmaya gittim. Ama sadece bir öğünlük balık tutabildik. Balık sepetlerimizi nehirde nilüferlerin yanına bırakarak çocuklara ‘İbadetten sonra tekrar geliriz’ dedim. O öğleden sonra hava çok rüzgârlıydı. Geri döndüğümüzde nilüferlerin altında bir sürü balık olduğunu gördük, rüzgârdan oraya sığınmışlardı. Sepetlerimizi indirip pek çok balık yakaladık ve onları satarak bize tüm hafta yetecek yiyecek satın aldık.’”
Yehova’nın Myanmar’daki hizmetçileri bir kez daha Tanrı’nın güven veren şu vaadinin gerçekleştiğini yaşayarak gördüler: “Seni asla yüzüstü bırakmam, seni asla terk etmem.” Bu yüzden onlar cesaretle “Bana yardım eden Yehova’dır, ben korkmam. İnsan bana ne yapabilir?” diyorlar (İbr. 13:5, 6).
Yayınların Basımındaki Gelişmeler
Myanmar halkına 1956’dan beri Gözcü Kulesi’nin Myanmar (Birman) dilindeki baskısı aracılığıyla düzenli olarak ruhi gıda sağlanıyor. Sürüp giden etnik çatışmalar, iç savaş ve ekonomik istikrarsızlığa rağmen tek bir sayı bile atlanmadı. Peki bu dergi nasıl hazırlanıyor?
Yıllardır Büro, dergi metnini tercüme edip daktiloyla birkaç kopyasını çıkardıktan sonra bunları devletin sansür kuruluna yolluyordu. Kurul metni onayladığında Büro, baskı kâğıdı satın almak üzere izin almak için başvuruda bulunuyordu. Kâğıdı aldıktan sonra bir birader kâğıdı ve dergi metnini bir matbaaya götürüyordu. Orada her sayfanın Myanmar (Birman) dili karakterlerinde elle harf harf dizgisi yapılıyordu. Sonra birader hata olup olmadığını görmek için metni tekrar okuyordu. Ardından matbaa, dergiyi eski püskü bir makinede basıyordu. Derginin kopyaları sansür kuruluna gönderiliyor, sansür kurulu da derginin basılmasını onaylayan numaralı bir belge veriyordu. Anlaşıldığı üzere bu zahmetli prosedür haftalar alıyordu, ayrıca kâğıt ve baskı kalitesi de hayli düşüktü.
1989’da Büroya yayınların basımını tamamen değiştirecek yeni bir yayımlama sistemi geldi: Çokdilli Elektronik Fotodizgi Sistemi (MEPS). Dünya merkez bürosunda tasarlanıp geliştirilen MEPS, bilgisayarlar, yazılım ve fotodizgi makineleri yoluyla Myanmar dili de dahil 186 dilde, matbaada basılabilir metinler üretti!h
Büroda hizmet etmiş olan Mya Maung şöyle anlatıyor: “Görünen o ki, Myanmar dilinde bilgisayar kullanarak yayın hazırlayan ve basan ilk kişiler Yehova’nın Şahitleriydi. Büromuzda tasarlanmış zarif Myanmar karakterlerinin kullanıldığı MEPS sistemi yerel matbaa endüstrisini etkiledi. İnsanlar nasıl böylesine düzgün karakterler oluşturduğumuzu anlayamadı!” Ayrıca MEPS, harflerin bir araya getirilmesiyle yapılan tipo baskı türünden çok daha gelişmiş olan ofset baskıyı da destekliyordu. Üstelik MEPS yüksek kalitede resimlere olanak sağladığı için Gözcü Kulesi’nin görsel çekiciliği de epey arttı.
1991’de Myanmar hükümeti Uyanış! dergisinin basımını onayladı. Kardeşlerimiz buna çok sevindi. İnsanlar da çok sevindi! Enformasyon Bakanlığından üst düzey bir yetkili birçok okuyucunun duygularını şöyle dile getirdi: “Uyanış! diğer dinsel dergilerden farklı. Birçok ilgi çekici konu içeriyor ve anlaması kolay. Bu dergiyi çok beğeniyorum.”
Basılan dergilerin sayısında son 20 yıl içinde neredeyse yüzde 900’lük bir artış oldu!
Her ay Büro tarafından basılan dergilerin sayısı son 20 yıl içinde 15.000’den 141.000’in üzerine çıktı; bu neredeyse yüzde 900’lük bir artış demek! Bugün Gözcü Kulesi ve Uyanış! dergileri Yangon’da çok iyi tanınıyor ve ülke çapında insanlar onları okumaktan zevk alıyor.
Yeni Büro Binalarına İhtiyaç Duyuluyor
1988’deki ayaklanmadan sonra askeri yetkililer, Myanmar’daki sosyal ve dinsel kurumların tescil edilmek için hükümete başvurmalarını istedi. Doğal olarak Büro bunu hemen yaptı. İki yıl sonra 5 Ocak 1990’da hükümet, Myanmar’daki “Yehova’nın Şahitleri (Gözcü Kulesi) Derneği”ni resmen tanıdı.
Bu sırada kardeşler Büroyu 39. Sokaktaki daireden, iki katlı bir eve taşımışlardı. Burası şehrin kuzeyinde, zengin bir banliyöde yer alan Inya Yolundaki iki dönümlük bir arazide bulunuyordu. Ancak bu yeni binada artık hiç yer kalmamıştı. O sırada bürolar gözetmeni olarak Myanmar’ı ziyaret eden Viv Mouritz o günleri şöyle anlatıyor: “Beytel ailesinin 25 üyesi zor şartlarda çalışıyordu. Mutfakta fırın yoktu; bir hemşire elektrikli ocakta yemek pişiriyordu. Çamaşırhanede çamaşır makinesi yoktu, bu nedenle bir hemşire çamaşırları zemine açılmış bir çukurda yıkıyordu. Kardeşler bir fırın ve çamaşır makinesi almak istedi, fakat bu ürünler ithal edilemiyordu.”
Açıkça görüldüğü gibi kardeşlerin daha büyük bir Büroya ihtiyacı vardı. Bu nedenle Yönetim Kurulu, var olan iki katlı evin yıkılıp aynı yerde konut ve ofislerden oluşan dört katlı bir bina yapılmasını onayladı. Bununla birlikte kardeşler bu projeyi hayata geçirmeden önce bazı büyük engelleri aşmalıydılar. Öncelikle kademe kademe, altı farklı devlet makamının onayı alınmalıydı. İkincisi, çelik iskeletli yapılara yabancı olan yerel müteahhitler işi yapamazdı. Üçüncüsü, yurtdışından gönüllü Şahitler ülkeye giremiyordu. Ve son olarak, inşaat malzemelerini ne ülkede bulmak ne de ithal etmek mümkündü. Kısacası durum umutsuz görünüyordu. Ne olursa olsun kardeşler Yehova’ya güvendi. Yehova istiyorsa, yeni Büro binası inşa edilecekti! (Mezm. 127:1).
‘Kudretle Değil, Ancak Benim Ruhumla’
Büronun Hukuk Departmanından Kyaw Win olanları şöyle anlatıyor: “Başvurumuz Din İşleri Bakanlığı da içinde olmak üzere devletin ilk beş makamından hemen geçti, fakat altıncı makamda takıldı. Yangon Şehir Kalkınma Komitesi, dört katlı bir binanın çok yüksek olacağını iddia etti ve başvurumuzu reddetti. Başvurumuzu yinelediğimizde tekrar reddedildi. Temsil Heyeti pes etmememi söyledi. Bunun üzerine Yehova’ya hararetle dua ettim ve üçüncü kez başvuruda bulundum. Kabul edildi!
Sonra Göçmen Bakanlığına gittik. Orada yetkililer, yabancıların sadece yedi günlük turist vizesiyle ülkeye girebileceğini söyledi. Fakat yurtdışından gelecek kalifiye gönüllü işçilerin, yerlileri ileri inşa teknikleri konusunda eğiteceklerini açıkladığımızda gönüllü kardeşlerimize altı aylık vize verdiler!
Ardından Ticaret Bakanlığına gittik ve ülkedeki tüm ithalatın durdurulduğunu öğrendik. Ancak yetkilileri projemizin yapısı konusunda bilgilendirdiğimizde, değeri bir milyon doların üzerinde olan inşaat malzemesi ithal etmemiz için bir izin belgesi verdiler. Peki ithalat vergisi ne olacaktı? Maliye Bakanlığını ziyaret ettik ve bakanlık malzemeleri ithalat vergisinden muaf tuttu! Bu ve başka birçok yolla, Tanrı’nın şu sözlerinin doğru olduğunu yaşayarak gördük: ‘“Ne askeri güçle ne de kudretle, ancak Benim ruhumla”, göklerin hâkimi Yehova böyle dedi’” (Zek. 4:6).
1997’de farklı yerlerden gelen gönüllüler inşa alanında bir araya geldi. İnşaat malzemelerinin çoğunu Avustralya’daki kardeşler bağışladı, diğer malzemeler de Malezya, Singapur ve Tayland’dan geldi. Projenin gözetimine yardım eden Bruce Pickering şöyle anlatıyor: “Avustralya’dan bazı kardeşler çelik iskeletin tüm parçalarını orada önceden hazırladı, sonra Myanmar’a gelip her parçayı tek tek birleştirdi. İnanılmaz bir şekilde en ufak bir boşluk bile kalmadı!” Ayrıca Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Britanya, Fiji, Yeni Zelanda ve Yunanistan’dan gönüllüler geldi.
Myanmar’daki müjdeciler 30 yıldır ilk defa yabancı kardeşlerle özgürce buluşabiliyordu. Donald Dewar “Öylesine heyecanlıydık ki, bir rüyada gibiydik” diyor. “Yurtdışından gelen gönüllülerin, Yehova’ya ve kardeşlerine duyduğu sevgi ve gösterdikleri özveri ruhu bizi inanılmaz teşvik etti.” Başka bir birader de şunları ekliyor: “İnşaat konusunda değerli beceriler de edindik. O güne kadar sadece mum kullanan müjdeciler, elektrik tesisatı kurmayı öğrendi. Sadece yelpaze kullanan başkaları ise klima sistemi kurmayı öğrendi. Elektrikli aletleri kullanmayı bile öğrendik!”
Myanmarlı kardeşlerin imanı ve sevgisi de yurtdışından gelen gönüllüleri derinden etkilendi. Bruce Pickering “Kardeşler yoksuldu, ama yürekleri zengindi” diyor. “Onlardan birçoğu bizi evine yemeğe davet etti ve ailelerine birkaç gün yetecek yemeği bizimle paylaştı. Onların örneği bize hayatta gerçekten nelerin önemli olduğunu hatırlattı: aile, Tanrı’yla ilişkimiz, kardeşler topluluğumuz, Tanrı’nın bereketi.”
22 Ocak 2000’de yeni Büro binası, Ulusal Tiyatro’da düzenlenen özel bir buluşmada Yehova’ya adandı. Yönetim Kurulundan John E. Barr’ın açılış konuşmasını yapması Myanmarlı kardeşleri çok sevindirdi.
Yeni İbadet Salonları İnşa Ediliyor
Yeni Büro binasının inşası bitmek üzereyken kardeşler dikkatlerini başka acil bir ihtiyaca yönelttiler: İbadet Salonları. 1999 yılında Japonya’dan Nobuhiko ve Aya Koyama geldi. Nobuhiko, Büroda bir İbadet Salonu İnşa Masası kurulmasına yardımcı oldu. Şöyle anlatıyor: “Biraderler olarak cemaatler için tüm ülkede ibadet yerleri araştırarak işe başladık; bunun için bazen otobüs, uçak, motosiklet, bisiklet ve tekneyle yolculuk ettik, bazen de yürüdük. Birçok bölgeye yabancıların girmesi yasak olduğundan hükümetten sık sık seyahat izni almamız gerekiyordu. Yeni salonlara nerede ihtiyaç olduğunu belirlediğimizde, Yönetim Kurulu şefkatle davranarak olanakları kısıtlı ülkeler için başlatılan programdan bize bir inşaat ödeneği ayırdı.
Gönüllülerden oluşan bir ekip kurduk, sonra bu ekip ilk yeni salonu inşa etmek için Yangon’un banliyölerinden biri olan Shwepyitha’da buluştu. Yerli ve yabancı kardeşlerin aynı projede birlikte çalışması oradaki polisleri çok şaşırttı. Bir arada çalışmalarına izin verilip verilmediğini üstlerine sormak için birkaç kez inşaatı durdurdular. İnşaatı gören başkaları kardeşleri övdü. Bir adam şaşkınlıkla ‘Bir yabancıyı tuvaleti temizlerken gördüm!’ dedi. ‘Yabancıların bu tür işler yaptığını hiç görmemiştim. Siz gerçekten farklısınız!’
Bu arada başka bir inşa ekibi, Myanmar-Tayland sınırındaki Tachileik kentinde yeni bir salonun inşasına başladı. Birçok Taylandlı Şahit, Myanmarlı kardeşleriyle birlikte projede çalışmak için her gün sınırı geçiyordu. İki grup farklı diller konuşsa da birlik içinde çalıştı. Salonun inşası bitmek üzereyken sınırdaki askerlerin savaşmaya başlaması, kardeşlerin barış içinde çalışmasına tam bir tezat oluşturdu. Etrafa bombalar ve mermiler yağıyordu, ama hiçbiri salona isabet etmedi. Çatışma yatıştığında 72 kişi salonda toplandı ve İbadet Salonu barış Tanrısı Yehova’ya adandı.”
1999’dan beri İbadet Salonu inşa ekipleri ülke çapında yaklaşık 70 İbadet Salonu inşa etti
1999’dan beri İbadet Salonu inşa ekipleri ülke çapında yaklaşık 70 yeni İbadet Salonu inşa etti. Peki bu, Myanmarlı müjdecileri nasıl etkiledi? Sevinç gözyaşlarıyla şunları söyleyen bir hemşire birçoklarının duygularına tercüman oluyor: “Böylesine güzel bir salonumuzun olacağını asla hayal edemezdim! Artık hakikate ilgi gösteren kişileri ibadetlere davet etmek için daha çok çaba harcayacağım. Yehova’ya ve teşkilatına bize yaptıkları iyilikler için minnettarım!”
Görevli Vaizler Geliyor
Myanmar kapılarını dış dünyaya kapadığı onlarca yıldan sonra, 1990’larda yavaş yavaş tekrar dışarıya açılmaya başladı. Bunun üzerine Büro görevli vaizlerin tekrar ülkeye girmesi için hükümetten izin almaya çalıştı. Sonunda Ocak 2003’te Gilead Okulu mezunu Hiroshi ve Junko Aoki Japonya’dan geldi; onlar yaklaşık 37 yıl aradan sonra Myanmar’a giren ilk görevli vaizlerdi.
Hiroshi şöyle anlatıyor: “Ülkedeki yabancı sayısı o kadar azdı ki, yetkililerin duyuru işimizin amacını yanlış anlamaması için temkinli davranmamız gerekiyordu. Bu nedenle yerel kardeşlere tekrar ziyaretlerde ve Kutsal Kitap tetkiklerinde eşlik ederek işe başladık. Çok geçmeden Myanmarlıların ruhi konuları konuşmayı sevdiklerini fark ettik. Hizmetteki ilk sabahımızda beş Kutsal Kitap tetkiki başlattık!”
Junko “Yehova’nın bize yol gösterdiğini sık sık hissettik” diye ekliyor. “Bir keresinde Mandalay yakınlarında bir tetkikten dönerken motosikletimizin lastiği patladı. Motosikleti yakınlardaki bir fabrikaya kadar ittik ve lastiği tamir etmek için yardım istedik. Güvenlik görevlisi Hiroshi’nin motosikleti içeri sokmasına izin verdi, fakat ben güvenlik kulübesinde beklemeliydim. Güvenlik görevlisi meraklı gözlerle bana bakıp,
‘Burada ne yapıyorsunuz?’ diye sordu.
‘Bazı arkadaşlarımızı ziyarete geldik’ dedim.
‘Niçin?’ diye üsteledi. ‘Dini bir toplantı için mi?’
Amacının ne olduğundan emin değildim, bu yüzden sorusunu duymazdan geldim.
Fakat ‘Açık konuş!’ diye ısrar etti. ‘Hangi teşkilattansınız?’
Çantamdan bir Gözcü Kulesi çıkarıp ona gösterdim.
Heyecanla ‘Biliyordum!’ diye çığlık attı. İş arkadaşlarına dönüp bağırarak ‘Bakın! Bir melek Yehova’nın Şahitlerini bize göndermek için lastiği patlatmış!’ dedi.
Adam çantasına uzanıp içinden bir Kutsal Kitap ve broşürlerimizden birini çıkardı. Başka bir bölgede Şahitlerle tetkik yapıyormuş, ancak Mandalay’a taşınınca onlarla iletişimi kopmuş. Hemen orada onunla Kutsal Kitabı incelemeye başladık. Sonra iş arkadaşlarından birkaçı da tetkik yaptı.”
2005’te Myanmar’a dört görevli vaiz daha geldi. Bu biraderler Filipinler’de düzenlenen Vaizlik Eğitim Kursundan (şimdiki adı Bekâr Biraderler İçin Kutsal Kitap Kursu) mezun olmuştu. Onlardan Nelson Junio birçok görevli vaizin yaşadığı bir zorlukla karşılaştı; ev özlemi çekiyordu. O “Uykuya dalmadan önce sık sık ağlıyor ve dua ediyordum” diyor. “Sonra şefkatli bir birader bana İbraniler 11:15, 16’yı gösterdi. Orada İbrahim ve Sara’nın Ur şehrindeki eski evlerinin hasretini çekmedikleri, bunun yerine hayatlarına Tanrı’nın amacıyla uyumlu şekilde devam ettikleri anlatılır. Bu ayetleri okuduktan sonra bir daha hiç ağlamadım. Tayin edildiğim yeri evim gibi görmeye başladım.”
Birçoklarını Etkileyen İyi Örnekler
Birinci yüzyılda elçi Pavlus, Timoteos’a şu öğüdü verdi: “Benden duyduğun . . . . şeyleri sadık adamlara emanet et ki, onlar da başkalarına öğretmeye yeterli duruma gelsinler” (2. Tim. 2:2). Görevli vaizler bu ilkeyi uyguladılar ve Myanmar’daki cemaatlerin Yehova’nın teşkilatının dünya çapındaki teokratik düzenine uymak konusunda ilerlemelerine yardım ettiler.
Örneğin görevli vaizler, müjdecilerin hakikati öğretirken, tetkik yaptıkları kişilerden direkt kitaptaki sözleri tekrar ederek cevap vermesini istediklerini fark etti; bu Myanmar’daki çoğu okulda kullanılan bir yöntemdi. Joemar Ubiña “Müjdecileri, birlikte tetkik yaptıkları kişilere düşüncelerini ve duygularını ifade etmelerini sağlayacak sorular sormaya tekrar tekrar teşvik ettik” diyor. “Müjdeciler öneriyi istekle uyguladı ve böylece daha etkili öğretmenler oldular.”
Görevli vaizler birçok cemaatte sadece bir ihtiyar ya da hizmet görevlisi olduğunu da fark etti. Bu tayin edilmiş biraderlerden bazıları, imanlı ve çalışkan olsalar da kardeşlere karşı çok otoriter bir tavır sergilemeye eğilimliydi. Benzer insani eğilimler mutlaka birinci yüzyılda da vardı. Elçi Petrus ihtiyarları şöyle uyarmıştı: “Size emanet edilen Tanrı’nın sürüsünü güdün; . . . . Tanrı’nın emaneti olanlara efendilik taslayarak değil, sürüye örnek olarak çobanlık edin” (1. Pet. 5:2, 3). Peki görevli vaizler kardeşlerine nasıl yardım edebilirdi? Benjamin Reyes “İyi bir örnek sergilemeye çalıştık; bunun için daha nazik, daha şefkatli ve daha yaklaşılabilir olmak üzere çaba harcadık” diyor. Onların iyi örneği zamanla diğer ihtiyarları da etkiledi. Birçok ihtiyar tutumunu değiştirdi ve Tanrı’nın sürüsüyle daha şefkatle ilgilenmeye başladı.
Tercümedeki Gelişmeler Güzel Sonuçlar Doğuruyor
Myanmar’daki kardeşler yıllarca, 19. yüzyılda Budist keşişlerin yardımıyla Hıristiyan Âleminin misyonerlerinden biri tarafından tercüme edilen bir Kutsal Kitap çevirisi kullandılar. Bu çeviri artık kullanılmayan Pali dilinde birçok kelime içerir ve anlaşılması çok zor bir çeviridir. Dolayısıyla 2008 yılında Myanmar dilinde Yunanca Kutsal Yazıların Yeni Dünya Çevirisi çıktığında kardeşler çok mutlu oldu. Maurice Raj o günü şöyle hatırlıyor: “Alkışlar uzun süre durmadı, hatta bazıları kendi kitaplarını ellerine aldıklarında sevinçten ağladı. Bu yeni çeviri net, basit ve doğru. [Kutsal Kitaba yabancı olan] Budistler bile onu kolay anlaşılır buluyor!” Bu çevirinin çıkmasından kısa süre sonra ülke çapındaki Kutsal Kitap tetkiklerinin sayısında yüzde 40’ın üzerinde bir artış yaşandı!
Başka birçok dil gibi Myanmar dilinin de iki şekli var: Pali ve Sanskrit dillerine dayanan resmi dil ve halkın konuştuğu günlük dil. Her ikisi de hem konuşulan hem de yazılan diller. Eski yayınlarımızın çoğunda resmi dil kullanılıyordu, ancak artık giderek daha çok insan bu dili anlamakta güçlük çekiyor. Bu nedenle Büro yakın zamanda yayınları çoğu Myanmarlının kolaylıkla anlayabileceği günlük dile çevirmeye başladı.
Bu yeni yayınların etkisi hemen görüldü. Tercüme Departmanı gözetmeni Than Htwe Oo şöyle açıklıyor: “İnsanlar ‘Yayınlarınız çok kaliteli ama anlayamıyorum’ diyordu. Şimdi yayını aldıklarında gözleri parlıyor ve hemen okumaya başlıyorlar. Birçokları heyecanla ‘Bu yayın çok kolay anlaşılıyor!’ diyor.” Cemaat ibadetlerindeki cevaplar bile gelişti, çünkü artık dinleyenler yayınlarımızın içeriğini tam olarak anlıyor.
Şu anda Tercüme Departmanında üç dil –Myanmar, Hakka Çin ve Sgav Karen dilleri– ekibinde tamgün çalışan 26 tercüman var. Yayınlar ayrıca 11 başka yerel dile tercüme ediliyor.
Nargis Kasırgası
2 Mayıs 2008’de saatte 240 kilometre hızla esen korkunç bir fırtına Myanmar’ı vurdu. Nargis Kasırgası diye adlandırılan bu fırtına Ayeyarwady Deltası’ndan Tayland sınırına kadar çok sayıda can kaybına ve büyük hasara yol açtı. Kasırga iki milyondan fazla insanı etkiledi ve yaklaşık 140.000 kişi ya yaşamını yitirdi ya da kayboldu.
Binlerce Yehova’nın Şahidi de kasırgadan etkilendi, ancak şaşırtıcı bir şekilde hiçbiri yaralanmadı. Birçoğu yeni inşa edilmiş İbadet Salonlarına sığınarak hayatta kaldı. Ayeyarwady Deltası’nda bir kıyı köyü olan Bothingone’da 20 Şahit 80 köylüyle birlikte, sel suları İbadet Salonunun tavanına kadar tehlikeli şekilde yükselirken, çatı boşluğundaki kirişlerde dokuz saat boyunca bekledi, sonra sular çekildi.
Büro kasırgadan en çok etkilenen delta ağzındaki bölgeye hemen bir yardım ekibi sevk etti. Ekip cesetlerle dolu terk edilmiş yerlerden geçerek köye yiyecek, su ve ilaç ulaştırdı. Onlar bölgeye ilk ulaşan yardım ekibiydi. Ekip kardeşlere yardım malzemelerini verdikten sonra Kutsal Kitaba dayalı konuşmalar yaparak onları teşvik etti, ayrıca kardeşlerin her şeyi kasırgada yok olup gittiğinden onlara Kutsal Kitaplar ve yayınlar da bıraktılar.
Büro geniş kapsamlı yardım çalışmalarını koordine etmek için Yangon ve Pathein’de Afet Yardım Heyetleri oluşturdu. Bu heyetler kasırga mağdurlarına su, pirinç ve başka temel yardım malzemelerini dağıtmak için yüzlerce gönüllüyü organize etti. Ayrıca Şahitlerin kasırgada zarar görmüş ya da yıkılmış evlerini yeniden inşa etmek üzere gezici inşa ekipleri de oluşturdular.
Yardım ekibinde çalışan gönüllülerden Tobias Lund şöyle anlatıyor: “Eşim Sofia’yla birlikte 16 yaşındaki May Sin Oo’yu bulduk. Ailesindeki tek müjdeciydi ve evinin yıkıntıları arasında güneşte Kutsal Kitabını kurutuyordu. Bizi gördüğünde gülümsedi, ama yanaklarından bir damla yaş süzüldü. Çok geçmeden başlarında kaskları, ellerinde elektrikli aletleri ve inşaat malzemeleriyle gezici inşa ekiplerimizden biri geldi ve aile için yepyeni bir ev inşa etmeye başladı. Komşular şaşırıp kalmıştı! İnsanlar günlerce oturup inşaatı seyretti, bölgedeki en ilgi çeken yer orası olmuştu. Seyredenler heyecanla şöyle dedi: ‘Daha önce hiç böyle bir şey görmedik! Teşkilatınız öylesine uyum içinde ve sevgi dolu ki! Biz de Yehova’nın Şahidi olmak istiyoruz.’ May Sin Oo’nun anne babası ve kardeşleri artık ibadetlere katılıyor ve tüm aile ruhen iyi bir şekilde ilerliyor.”
Yardım çalışmaları aylarca devam etti. Kardeşler tonlarca yardım malzemesi dağıttı, ayrıca 160 ev ve 8 İbadet Salonu tamir edildi ya da yeniden inşa edildi. Nargis Kasırgası Myanmar’a acı ve sıkıntılar yaşattı; ancak fırtına bulutları çok değerli bir şeyi, Tanrı’nın toplumunu birleştiren ve Yehova’nın ismini yücelten sevgi bağlarını gözler önüne serdi.
Unutulmaz Bir Olay
2007 yılının başlarında Myanmar bürosu heyecan verici bir mektup aldı. Önceki yıl eşi Janet ile Myanmar bürosunda hizmet etmeye başlayan Jon Sharp “Yönetim Kurulu Yangon’da bir uluslararası ibadet düzenlememizi istedi” diyor. “2009 yılında yapılacak olan ibadete 10 farklı ülkeden yüzlerce delege katılacaktı; bu Büromuzun tarihinde görülmemiş bir şeydi!”
Jon sözlerine şöyle devam ediyor: “Aklımıza bir sürü soru geliyordu: ‘Böylesine büyük bir toplantı nerede yapılabilir? Uzak bölgelerden müjdeciler katılacak mı? Nerede kalacaklar? Nasıl gelecekler? Ailelerini nasıl doyuracaklar? Peki ya Myanmar’daki yetkililer? Böyle büyük bir toplantının yapılmasına izin verecekler mi?’ Milyonlarca engel var gibi görünüyordu. Yine de İsa’nın şu sözlerini aklımızdan çıkarmadık: ‘İnsanlar için imkânsız olan şeyler, Tanrı için mümkündür’ (Luka 18:27). Böylece Tanrı’ya güvenerek kesin planlar yapmaya başladık.
Çok geçmeden uygun bir yer saptadık: Şehir merkezine yakın, havalandırma sistemine sahip 11.000 kişilik Myanmar’ın Ulusal Kapalı Stadyumu. Tesisi kullanmak için hemen yetkililere başvurduk. Ancak aylar geçmiş, ibadete sadece haftalar kalmıştı ve başvurumuz hâlâ onaylanmamıştı. Sonra bizi altüst eden bir haber aldık: Stadyum yönetimi, tesiste bizim ibadetimizle aynı tarihlerde bir kick boks turnuvası yapılması için anlaşmıştı! Alternatif bir yer bulmak için hiç vakit yoktu, bu yüzden sabırla, içinde bulunduğumuz zor durumu çözmek için turnuvanın sorumlusuyla ve onlarca yetkiliyle görüşmeler yaptık. Sonunda turnuvanın sorumlusu, organizasyonda yer alacak 16 profesyonel sporcu kontratını değiştirmeyi kabul ederse turnuvayı erteleyebileceğini söyledi. Yehova’nın Şahitlerinin özel bir toplantı için tesisi kullanmak istediğini öğrenen sporcuların hepsi kontratını değiştirmeyi kabul etti.”
Temsil Heyetinin başka bir üyesi Kyaw Win “Ancak stadyumu kullanmak için hâlâ hükümetin onayını almamız gerekiyordu ve başvurumuz zaten dört kez reddedilmişti!” diyor. “Yehova’ya dua ettikten sonra Myanmar’daki tüm stadyumların kontrolünü elinde bulunduran generalle buluştuk. İbadete sadece iki hafta vardı ve ilk defa hükümetin bu kadar yüksek kademedeki bir yetkilisiyle görüşme imkânımız oluyordu. Generalin talebimizi kabul etmesi bizi çok sevindirdi!”
Tüm bunlar olurken Myanmar’ın dört bir yanından ve yurtdışından binlerce delege uçak, tren, tekne, otobüs ve kamyonla ya da yürüyerek Yangon’a geliyordu. Birçok Myanmarlı aile, ibadete katılmak için aylarca para biriktirmişti; pek çok kardeş ürün yetiştirmiş, bazıları dikiş dikmiş, bazıları domuz yetiştirmiş, birkaç kardeş ise nehirde altın aramıştı. Birçokları daha önce hiç büyük bir şehre gitmemiş ya da hiç yabancı biri görmemişti.
Kuzey Myanmar’dan gelen 1.300’ü aşkın delege, onları Yangon’a götürecek özel olarak kiralanmış trene binmek için Mandalay Tren İstasyonunda buluştu. Naga Tepeleri’nden gelen bir grup, eski püskü tekerlekli sandalyeleri daha yolculuğun başında kırılan iki müjdeciyi sırtlarında taşıyarak altı günlük yol gelmişti. Yüzlerce kişi istasyonda sohbet ederek, gülerek ve ilahiler söyleyerek uzun süre açık havada bekledi. Ulaşımla ilgilenen Pum Cin Khai “Herkes çok heyecanlıydı” diyor. “Onlara yiyecek, su ve uyku minderi verdik. Tren nihayet geldiğinde ihtiyarlar her grubu tayin edildiği vagona yönlendirdi. Sonunda bir hoparlörden şu anons duyuldu: ‘Yehova’nın Şahitlerinin treni kalkıyor!’ Geride kalan var mı diye baktım ve trene atladım!”
Bu arada yurtdışından gelen yaklaşık 700 delege Yangon’da otellere yerleşiyordu. Peki 3.000’den fazla Myanmarlı delege nerede kalacaktı? Yatacak Yer Departmanında çalışan Myint Lwin “Yehova, kardeşleriyle ilgilenmeleri için Yangon’daki Şahitlerin yüreklerini açtı” diyor. “Bazı aileler 15 kişi misafir etti. Onlar misafirlerini kaydettirmek için yetkililere para ödedi. Ayrıca hem misafirlerine kahvaltı verdiler hem de stadyuma her gün gidiş gelişlerini sağladılar. Onlarca delege İbadet Salonlarında kaldı, yüzlercesi de büyük bir fabrikada uyudu. Yine de bu olağanüstü çabalara rağmen yaklaşık 500 delegenin hâlâ yatacak yere ihtiyacı vardı. Sorunumuzu stadyum yönetimine açıkladık, onlar da delegelerin stadyumda kalmasına izin verdi; bu hiç görülmemiş bir şeydi!”
“Yehova, kardeşleriyle ilgilenmeleri için Yangon’daki Şahitlerin yüreklerini açtı”
Stadyumun durumu çok kötü olduğundan tesisi ibadete hazır hale getirmek için 350’den fazla gönüllü on gün boyunca çalıştı. Bölge ibadeti gözetmeni Htay Win şöyle anlatıyor: “Temiz ve atık su tesisatını, elektrik tesisatını ve havalandırma sistemini tamir ettik, sonra tüm tesisi boyadık ve temizledik. Bu muazzam iş iyi bir şahitlikle sonuçlandı. Stadyumdan sorumlu subay, heyecanla ‘Teşekkürler! Teşekkürler! Stadyumumu her yıl kullanmanız için Tanrı’ya dua ediyorum!’ dedi.”
3-6 Aralık 2009 tarihlerinde düzenlenen ibadete 5.000’den fazla kişi katıldı. Son gün birçok delege geleneksel kıyafetler giydi; rengârenk giysileriyle harika bir görüntü sergiliyorlardı. Bir hemşire “Herkes birbirine sarılıyor ve ağlıyordu; program daha başlamadan önce bile böyleydi!” diyor. Yönetim Kurulundan Gerrit Lösch kapanış duasını bitirdikten sonra dinleyiciler dakikalarca alkışladı ve el salladı. 86 yaşında bir hemşire birçoklarının duygularını şöyle dile getirdi: “Kendimi yeni dünyadaymışım gibi hissettim.”
Birçok hükümet yetkilisi de bu ibadetten etkilendi. Bir yetkili “Bu toplantı benzersiz” dedi. “Kimse küfretmiyor, sigara içmiyor ya da arekcevizi çiğnemiyor. Farklı etnik gruplar birlik içinde. Hiç böyle bir grup görmedim!” Maurice Raj “Yangon’daki üst düzey komutan bile, ne kendisinin ne de meslektaşlarının daha önce hiç böylesine etkileyici bir organizasyon görmediklerini söyledi” diyor.
Birçok delege çok özel bir şeye şahit olduğunu düşünüyor. Myanmarlı bir birader şöyle dedi: “Bu ibadetten önce uluslararası kardeşler topluluğumuz hakkında sadece bilgimiz vardı. Şimdiyse bunu bizzat yaşıyorduk! Kardeşlerimizin bize gösterdiği sevgiyi asla unutmayacağız!”
“Bu ibadetten önce uluslararası kardeşler topluluğumuz hakkında sadece bilgimiz vardı. Şimdiyse bunu bizzat yaşıyorduk!”
‘Hasadı Bekleyen Ağarmış Tarlalar’
Yaklaşık 2.000 yıl önce İsa öğrencilerine “Başınızı kaldırın ve hasadı bekleyen şu ağarmış tarlalara bakın” demişti (Yuhn. 4:35). Aynı şey bugün Myanmar için de söylenebilir. Şu anda ülkede 3.790 müjdeci var ve her müjdeciye 15.931 kişi düşüyor; gerçekten de hasadı bekleyen devasa bir tarla var! Üstelik 2012 yılındaki Anma Yemeğine 8.005 kişi katıldı, dolayısıyla büyüme potansiyeli çok yüksek!
Buna başka bir kanıt da Bangladeş sınırında bir kıyı bölgesi olan Rakhine (Arakan) Eyaleti. Burada yaklaşık dört milyon kişi yaşıyor fakat tek bir Yehova’nın Şahidi yok. Maurice Raj “Her ay bu bölgede yaşayan insanlardan birçok mektup alıyoruz, hem yayınlarımızdan almak hem de Tanrı ve Kutsal Kitap hakkında bilgi edinmek istiyorlar” diyor. “Ayrıca, Myanmar’da giderek daha çok Budist, özellikle de gençler hakikate ilgi gösteriyor. Bu nedenle hasada daha çok işçi göndermesi için hasadın Efendisine yalvarmaya devam ediyoruz” (Mat. 9:37, 38).
“Hasada daha çok işçi göndermesi için hasadın Efendisine yalvarmaya devam ediyoruz”
Çoğunluğu Budist olan bu ülkeye iyi haberi yaklaşık 100 yıl önce iki cesur öncü getirdi. O zamandan beri farklı etnik gruplardan binlerce insan hakikatten yana tavır aldı. Şiddetli çatışmalara, siyasi kargaşaya, yoksulluğa, dinsel zulme, dış dünyaya kapalı bir hayata ve doğal afetlere rağmen Myanmar’daki Yehova’nın Şahitleri, Yehova Tanrı’ya ve oğlu İsa Mesih’e sarsılmaz bir bağlılık gösterdi. Onlar Krallığın iyi haberini duyurmaya ve ‘sonuna kadar dayanıp sevinçle tahammül etmeye’ kararlılar (Kol. 1:11).
a Myanmar eskiden Burma (Birmanya) olarak adlandırılırdı; bu adı Myanmar’daki en büyük etnik grup olan Bamar (Birman) kabilesinden almıştı. 1989’da ülkenin ismi, orada birçok etnik grubun yaşadığını belirtmek için Myanmar Birliği olarak değiştirildi. Biz 1989’dan önce yaşanan olaylardan söz ederken Burma ismini, sonraki yıllar için ise Myanmar ismini kullanacağız.
b Anglo-Hintliler, Hint ve İngiliz soyunun karışımı olan bir halktır. İngiliz yönetimi altında binlerce Anglo-Hintli, o zamanlar “İngiliz Hindistanı”nın bir kısmı sayılan Burma’ya göç etmişti.
c Bertram Marcelline, Burma’da vaftiz edilip Yehova’nın Şahidi olan ilk kişiydi. 1960’ların sonunda Burma’da ölene dek Tanrı’ya sadık bir yaşam sürdü.
d O zamanlar yaklaşık 95 dolar değerinde olan bu para yüklü bir miktardı.
e 1966 Yearbook of Jehovah’s Witnesses kitabının 192. sayfasına bakın.
f Yehova’nın Şahitleri tarafından yayımlanmıştır fakat artık basılmamaktadır.
g Melas, şekerin işlenmesi sırasında elde edilen kahverengi koyu bir sıvıdır.
h MEPS şu anda 600’den fazla dile uyum sağlamaktadır.
Yehova Yolu Açtı
MAURICE RAJ
DOĞUM YILI 1933
VAFTİZ YILI 1949
KİMDİR? Myanmar’da 50 yıldan uzun süredir tamgün hizmet ediyor ve bu hizmetin büyük kısmında Büro gözetmeniydi. Hâlâ Temsil Heyetinde hizmet ediyor.i
◆ YANGON 1988’de şiddetli protestolarla sarsıldı; binlerce kişi siyasi reform istediği için sokaklara döküldü. Ulus parçalanma noktasına gelince askeri darbe oldu; ordu ülkenin büyük kısmında sıkıyönetim başlattı. Binlerce protestocu öldürüldü.
Aynı ay, New York’taki dünya merkez bürosuna yıllık raporumuzu göndermemiz gerekiyordu. Fakat tüm iletişim yollarımız kapanmıştı ve raporu göndermenin yolu yok gibi görünüyordu. Sonra ABD Elçiliğinin, diplomatik postalarını helikopterle ülke dışına gönderdiğini öğrendim. Raporun bu postaya dahil edilebileceğini düşündüm ve en güzel takım elbisemi giyip kravatımı takarak elçiliğe gitmek üzere yola koyuldum.
Yağmurda ıslanmış sokaklarda yol alırken şehirde tuhaf bir sessizlik olduğunu fark ettim. Sonra yolun büyük bir kütükle kapatılmış olduğunu gördüm ve arabamı park edip geri kalan yolu yürüdüm.
Elçiliğin kapısına yaklaştığımda yüzlerce insanın içeri girmek için bağırıp çağırdığını gördüm. Fakat asık suratlı deniz piyadeleri içeri girmelerine izin vermiyordu. Durup içimden dua ettim. Bir öğrenci düzgün kıyafetlerimi görünce bağırarak “Bu adam elçilikten olmalı” dedi. Bunun üzerine kalabalığı yararak elçilik kapısına ulaştım; kilitli kapının önündeki cüsseli deniz piyadesi beni kuşkuyla süzdü.
Kükrercesine “Kimsin sen? Ne istiyorsun?” dedi.
“Büyükelçiyi görmek istiyorum. Amerika’ya çok önemli bir mesaj göndermeliyim” diye cevap verdim.
Bana sert bir ifadeyle uzun uzun baktı. Sonra ansızın kapıyı açtı, beni içeri çekti ve kapıyı kalabalığın üstüne hızla kapattı.
Kızgın bir şekilde “Beni takip et” dedi.
Elçiliğin kapısında beni, canından bezmiş bir görevliye teslim etti, o da bana ne istediğimi sordu.
“Watch Tower Society’nin yerel bürosundan geliyorum” dedim. “Ve New York’taki merkez büromuza bu ay ulaştırmam gereken önemli bir rapor var. Rica etsem bunu diplomatik postanızla yollayabilir misiniz?” Adama değerli zarfımı uzattım ve “Kusura bakmayın, maalesef pulum yok” dedim.
Adama değerli zarfımı uzattım ve “Kusura bakmayın, maalesef pulum yok” dedim
Görevli bir an afalladı, ardından birkaç soru sordu. Sonra raporu ileteceğine söz verdi. Sonradan öğrendim ki rapor dünya merkez bürosuna zamanında ulaşmış.
i Maurice biraderin yaşam öyküsü 1 Aralık 2010 tarihli Gözcü Kulesi’nde yayımlanmıştır.
Samimi Bir Yargıç Hakikati Kabul Ediyor
MANG CUNG
DOĞUM YILI 1934
VAFTİZ YILI 1981
KİMDİR? Sonradan gayretli bir öncü olan, önde gelen bir okul müdürü ve yargıç.
◆ BİR öncü bana ilk kez Gözcü Kulesi’ni sunduğunda “Okuyacak zamanım yok. Çok meşgulüm” dedim. Fakat sigara tiryakisi olduğumdan derginin sayfalarını tütün sarmak için kullanabileceğimi düşündüm. Bu yüzden dergiyi aldım.
Tütün sarmak için bir sayfa kopardım, ancak müsriflik olmasın diye önce okumam gerektiğini düşündüm. Gözcü Kulesi’yle böyle tanıştım ve bu dergiyi çok sevdim. Okuduklarım beni sigarayı bırakmaya ve yaşamımı Tanrı’nın diğer doğruluk standartlarıyla uyumlu hale getirmeye teşvik etti. Kısa süre sonra vaftiz edildim.
Vaftizimden sonra köyüme döndüğümde papaz ve kilise büyükleri eski inancıma geri dönmem için bana para teklif ettiler. Reddedince Şahitlerin bana vaftiz edilmem için para verdikleri yalanını yaydılar. Onların iftiraları beni yıldıramadı. Gerçek Tanrı’yı tanıdığım ve O’na hizmet ettiğim için gurur duyuyordum.
Yehova Sabrımı Ödüllendirdi
AH SHE
DOĞUM YILI 1952
VAFTİZ YILI 1998
KİMDİR? Hakikati kabul eden eski bir Katolik vaiz.
◆ YILLARCA Altın Üçgen diye adlandırılan bölgenin tam ortasında gönüllü olarak çalışan Katolik bir vaizdim. Yehova’nın Şahitleriyle tanıştığımda ve Kutsal Kitabı nasıl ustalıkla kullandıklarını gördüğümde onlarla inceleme yapmayı kabul ettim.
Bir süre sonra pazar sabahları kilisede vaaz veriyor, öğleden sonraları ise İbadet Salonundaki ibadetlere katılıyordum. Çok geçmeden kilise vaazlarıma Kutsal Kitabın hakiki öğretilerini dahil etmeye başladım. Bu, bazı kilise üyelerini ve tabii ki papazı çok sinirlendirdi! Vaizlikten istifa ettiğimde, kilise üyeleri köyden kovulmam için beni mahkemeye verdi. Sulh yargıcı onlara, özgürce ibadet edebileceğimi söyledi. Fakat eşim sakinleşmedi. “Defol! Çantanı ve Kutsal Kitabını alıp buradan git!” diye bağırdı. Öfkesine rağmen ona hiçbir zaman karşılık vermedim ve hem onunla hem de çocuklarla ilgilenmeye devam ettim. Şükürler olsun ki Yehova sabrımı ödüllendirdi. Bugün eşim Cherry ve çocuklarım da benim gibi Yehova’ya sevinçle hizmet ediyor.
Kuşkularım Uçup Gitti
GREGORY SARILO
DOĞUM YILI 1950
VAFTİZ YILI 1985
KİMDİR? Eskiden kilisede çalışıyordu ve Yehova’nın Şahitlerinin sahte peygamberler olduğunu düşünüyordu.
◆ YILLARCA köyümdeki kilise faaliyetlerine önderlik ettim. Dindar bir Katoliktim. Bu süre boyunca kilisedeki din adamlarının ahlaksızlığa göz yumduğunu, animistlerinki gibi kurbanlar sunduğunu ve ruhçulukla uğraştığını gördüm. Onların ikiyüzlülüğünden iğrendiğimden kilisedeki görevlerimden istifa ettim, fakat hâlâ Katolik inançlarına sıkı sıkıya bağlıydım.
1981’de Yehova’nın Şahitleriyle tanıştım. Kutsal Kitap hakkındaki bilgileri beni etkilediğinden inceleme yapmayı kabul ettim, fakat öğrettikleri şeylere büyük kuşkuyla yaklaşıyordum ve sürekli karşı çıkıyordum. Onlar ise sakin bir şekilde sorularımın cevaplarını Kutsal Kitaptan veriyorlardı.
Şahitlerin öğretiler açısından birlik içinde olup olmadığını görmek için bir bölge ibadetine katıldım. Programa ara verildiğinde çantamı oturduğum koltuğun altında unuttum. İçinde kimlik kartı, para ve başka değerli şeyler vardı. Çantamın kesinlikle çalınmış olduğunu düşündüm. Fakat kardeşler emin şekilde “Endişelenme. Döndüğünde onu yerinde bulacaksın” dediler. Koşarak oturduğum yere gittim. Evet, çantam oradaydı! O andan itibaren Şahitlerle ilgili kuşkularım uçup gitti.
‘Eşsiz Bir Zenginliğe’ Eriştim
SA THAN HTUN AUNG
DOĞUM YILI 1954
VAFTİZ YILI 1993
KİMDİR? Eskiden Budist bir keşiş ve askerdi. Hakikati kabul ettikten sonra yıllarca öncü olarak hizmet etti.
◆ AİLEM Budistti ve bir süre Budist bir keşiş olarak yaşadım. Bir Yaratıcının varlığına inanmıyordum. Bir gün “Hıristiyan” bir arkadaşım beni kilisesine davet etti ve orada insanların gökte bir Babası olduğunu öğrendim. O’nu tanımak ve O’na yaklaşmak için can atıyordum.
Keşiş olarak hizmetimi tamamladıktan sonra askeriyeye katıldım. Görevdeyken günlük tuttum. Her yazıma “Baba, gökteki Tanrı” sözleriyle başlıyordum. Sonra kilisede papaz olmak için ordudan ayrılmaya çalıştım ama üstlerim istifa etmeme izin vermiyordu. Zamanla yüzbaşılık rütbesine yükseldim. Bu konum bana ün, nüfuz ve maddi olanaklar sağladı. Bununla birlikte içten içe ruhi açlık çekiyordum.
1982’de Htu Aung’la evlendim. Bir Yehova’nın Şahidi olan ablası bize Kaybolan Cennetten Tekrar Kazanılan Cennete kitabını verdi. Kitapta Tanrı’nın isminin Yehova olduğu yazıyordu ama bunun doğru olduğuna pek inanmadım. Karıma “Bana Myanmar dilindeki Kutsal Kitaptan Yehova ismini gösterebilirsen Yehova’nın Şahidi olacağım!” dedim. Kutsal Kitabından bulmaya çalıştı ama bulamadı. Ancak Şahit arkadaşı Mary hiç zorlanmadı. Hemen bana Yehova ismini gösterdi! Zamanla karım ve çocuklarımla birlikte Şahitlerin ibadetlerine katılmaya başladım ve Kutsal Kitabı incelemeyi kabul ettim.
Kutsal Kitap hakkındaki bilgim arttıkça Tanrı’ya hizmet etme arzum giderek daha da güçlendi. 1991’de askeriyeden ayrılmak için bir kez daha başvuruda bulundum, ama bu sefer Yehova’nın Şahidi olmak için. İki yıl sonra nihayet askeriyedeki görevime son verildi. Aynı yıl eşimle birlikte vaftiz edildim.
Ailemi geçindirmek için pazarda yiyecek satmaya başladım. Akrabalarım ve arkadaşlarım gelecek vaat eden askeri kariyeri bırakıp sıradan bir iş yapmanın delilik olduğunu söylediler. Ama Tanrı’ya hizmet etmek için Firavunun sarayından ayrılıp çobanlık yapan Musa’yı hatırladım (Çık. 3:1; İbr. 11:24-27). Daha sonra çok değerli bir hedefe erişerek daimi öncü oldum.
Askeriyeden bazı arkadaşlarım çok önemli konumlara geldiler ve çok zengin oldular. Ama ben ‘eşsiz bir zenginliğe’ eriştim; gökteki Babamı tanımanın ve O’na hizmet etmenin getirdiği nimetlere sahip oldum (Efes. 2:7). Şu anda yeğenlerimden bazıları tamgün hizmette ve en büyük oğlum Myanmar Beyteli’nde hizmet ediyor.
Gördüğüm İyilikler Yüreğimi Yumuşattı
ZAW BAWM
DOĞUM YILI 1954
VAFTİZ YILI 1998
KİMDİR? Hakikate karşı çıkan eski bir uyuşturucu satıcısı. Kardeşlerden gördüğü iyilikler yüreğini yumuşattı.
◆ EŞİM Lu Mai Yehova’nın Şahitleriyle inceleme yapmaya başladığında ona şiddetle karşı çıktım. Yayınlarını tuvalete attım ve Şahitleri evden kovdum.
Sonra uyuşturucu satmaya başladım ve hapse atıldım. Hapiste geçirdiğim ilk geceden sonra Lu Mai bana birçok ayete değindiği cesaret veren bir mektupla birlikte bir Kutsal Kitap yolladı. Sonraki günlerde de ondan böyle birçok mektup aldım. Çok geçmeden anladım ki Kutsal Kitabın öğütlerini uygulamış olsaydım hapse düşmezdim.
Hapishanedeyken iki beklenmedik ziyaretçim oldu. Yehova’nın Şahidi olan bu iki adam, karımın isteği üzerine beni cesaretlendirmek için geldiklerini söyledi. Buraya gelmek için iki gün yolculuk etmişlerdi. Ziyaretleri beni çok etkiledi. Akrabalarımdan hiçbiri beni ziyarete gelmemişti, sadece bir zamanlar şiddetle muhalefet ettiğim insanlar gelmişti!
Kısa süre sonra tifo yüzünden hastaneye kaldırıldım ama tedavi masraflarımı ödeyecek param yoktu. O sırada beklenmedik bir ziyaretçim daha oldu: Karımın yolladığı başka bir Şahit. Halime çok üzüldü ve tedavi masraflarımı ödedi. Yaptıklarıma pişman olmuş ve çok utanmıştım, kendi kendime Yehova’nın Şahidi olacağıma söz verdim. Beş yıl sonra hapisten çıktığımda sözümü tuttum.
Geyik Gibi Sarp Yerlere Tırmanacağım
LIAN SANG
DOĞUM YILI 1950
VAFTİZ YILI 1991
KİMDİR? İki bacağını da savaşta kaybeden eski bir asker. Şimdi cemaatte hizmet görevlisi olarak hizmet ediyor.
◆ CHIN EYALETİNE bağlı ücra bir dağ köyü olan Matupi’de doğup büyüdüm. Ailem nat’lara, yani yöremizdeki bazı orman ve dağlarda yaşadığına inanılan güçlü ruhlara tapınırdı. Ailemizden biri hastalandığında ev sunağımıza yemek koyar, bu sunuyu kabul etmesi için bir nat çağırırdık. Böylece nat’ın, hastalığı iyileştireceğine inanırdık.
21 yaşına geldiğimde orduya katıldım. Sonraki yıllarda 20 çarpışmada yer aldım. 1977’de komünist isyancılar Shan Eyaletine bağlı Muse kenti yakınlarındaki kampımıza saldırdı. Çarpışma 20 gün sürdü. Sonunda şiddetli bir karşı saldırı başlattık ve ben bir mayına bastım. Bacaklarıma baktım ve sadece kemiklerimi gördüm. Bacaklarımda sıcaklık hissettim ve aşırı susadım ama korkmadım. Acilen hastaneye götürüldüm ve orada bacaklarımı kestiler. Dört ay sonra hastaneden bir sivil olarak çıktım.
Cennette geyik gibi sarp yerlere tırmanmakla kalmayacağım, koşup sevinçten sıçrayacağım!
Karım Sein Aye ile birlikte Mandalay yakınlarındaki Sagaing kentine taşındık ve geçimimizi sağlamak için bambu sandalyeler yapmaya başladım. Orada Baptist bir papazla tanıştım ve o bana bacaklarımı kaybetmemin Tanrı’nın isteği olduğunu söyledi. Sonra eşimle birlikte Rebecca isimli bir öncüyle tanıştık ve Rebecca bize yakında yeryüzündeki cennette bacaklarıma tekrar kavuşacağımı söyledi. Kısa süre sonra Kutsal Kitabı hevesle incelemeye başladık, tabii ki papazla değil Rebecca’yla!
Bunun üzerinden yaklaşık 30 yıl geçti. Bugün vaftiz edilmiş yedi çocuğumuzla birlikte Mandalay’a yaklaşık 65 kilometre uzaklıktaki bir tepe üzerine kurulmuş, şirin Pyin Oo Lwin kenti yakınlarında küçük bir köyde yaşıyoruz. Pyin Oo Lwin cemaatinde hizmet görevlisi olarak hizmet ediyorum, çocuklarımdan üçü ise daimi öncülük yapıyor. Eşim Sein Aye ile çocuklarımızı hakikatte yetiştirmek için çok çaba harcadık ve verdiğimiz ruhi eğitime olumlu karşılık verdikleri için çok mutluyuz.
Tekerlekli sandalyeyle düzenli olarak köyümde hizmete çıkıyorum. İbadete de başkasının kullandığı bir motosikletin arkasında gidiyorum. Ayrıca platform gibi kullandığım iki tahta parçası yardımıyla “yürüyorum.”
En sevdiğim ayet İşaya 35:6. Orada şöyle der: “O zaman topallar geyik gibi sarp yerlere tırmanacak.” Tekrar bacaklarıma kavuşacağım günü dört gözle bekliyorum! O zaman geyik gibi sarp yerlere tırmanmakla kalmayacağım, koşup sevinçten sıçrayacağım!
Çalışkan Gezici Gözetmenler
Bu benzersiz ülkeyi bir uçtan bir uca dolaşan gezici gözetmenler kardeşlerini güçlendirmek için yorulmak bilmeden çalışıyorlar. Peki bunu nasıl başarıyorlar? Bunu öğrenmek için ülkenin ücra yerlerinden biri olan Naga Tepeleri’ndeki cemaatleri ziyaret eden bir çevre gözetmenine eşlik edelim. Myint Lwin, eşi Lal Lun Mawmi ile birlikte cemaatleri ziyaret ediyor. Şöyle anlatıyor: “Sabah eşimle sıkış tıkış bir kamyonetin arkasına binip Kalaymyo’dan ayrılıyoruz. Çeşitli eşya ve sebze kolilerinin arasına bacaklarımızı sokuşturuyoruz. Etrafımızda, arka kapağa asılan ve kamyonetin tepesinde oturan yolcular var. Kamyonet çukurlarla dolu yollarda hoplaya zıplaya ilerliyor ve çıkardığı toz bulutu üzerimize çöküyor. Tozdan boğulmamak için maske takıyoruz.
İki saat sonra tekneye bineceğimiz nehir kenarındaki Kalaywa kentine varıyoruz. Beklerken oradaki esnafa ve başka yolculara iyi haberi duyuruyoruz, çoğu Yehova’nın Şahitlerini hiç duymamış. Teknemiz geliyor, içindeki yolcular iniyor ve yeni yolcular boş yer bulmak için içeri akın ediyor. Tekneye neredeyse 100 kişi doluşuyor. Bu kadar kalabalık bir tekne kolayca alabora olabileceğinden, nehre düşersek çantalarımız batmasın diye içlerine plastik şişeler tıkıştırıyoruz.
Beş saat sonra Mawlaik kentine varıyoruz ve küçük bir misafirhanede geceliyoruz. Yolculuğumuz ertesi sabah 5’te yeniden başlıyor. Kurak mevsimde olduğumuzdan nehir sığ, bu yüzden teknemiz dört kez kum yığınlarına saplanıyor. Diğer erkeklerle birlikte inip tekneyi itmemiz gerekiyor. 14 saat sonra, yolculuktan sersemlemiş vaziyette Homalin’e varıyoruz ve cemaat bizi karşılıyor. Kardeşlerimizin gülümseyen yüzlerini gördüğümüzde yeniden canlanıyoruz. Onlarla güzel bir akşam geçireceğiz. Ertesi gün 15 saat uzaklıktaki Khamti’ye doğru yola çıkıyoruz.
Yine erkenden yola koyuluyoruz. Bugün teknemiz çok kalabalık değil, manzara da farklı. Nehir yatağında altın arayan yüzlerce köylünün yanından geçerek akıntıya karşı zar zor yol alıyoruz. Her yerimiz tutulmuş ve ağrılar içinde nihayet Khamti’ye ulaşıyoruz. Bizi kimse karşılamıyor. Cemaate onları ziyaret edeceğimizi bildirmek için gönderdiğimiz mektup herhalde yolda kaybolmuş. Bunun üzerine bir motosiklet taksi tutup İbadet Salonunun bitişiğindeki eve gidiyoruz ve kendimizi yatağa atıyoruz.
Ertesi sabah tarla buluşması için İbadet Salonuna gelen 25 müjdeciyi karşılıyoruz. Kardeşlerin çoğu, Hindistan’a kadar uzanan dağlarda yaşayan Naga halkından. Hep birlikte sahaya gidiyoruz. Burası, nehrin geniş bir kıvrımına kurulmuş, tepelerin arasında bir kent. Hizmet arkadaşımla bambu bir eve yaklaşıp içeri sesleniyoruz. Naga bir adam çıkıyor ve bizi içeri davet ediyor. Eşiyle birlikte Krallık mesajını dikkatle dinliyor ve yayınları sevinçle kabul ediyor. Nagaların birçoğu Hıristiyan Âleminden ve iyi habere büyük ilgi gösteriyor. O gün öğleden sonra, o hafta yapılacak ibadetlerden ilkine katılıyoruz.
Kardeşlerimizin gülümseyen yüzlerini gördüğümüzde yeniden canlanıyoruz
Bir hafta sonra nehrin diğer tarafına geçerek küçük bir kent olan Sinthe’ye gidiyoruz. Orada 12 müjdeci var. Ayrıca en uzağı 11 kilometre mesafede olan ücra yerlerdeki üç grubu ziyaret ediyoruz. Her gruba yürüyerek gidiyoruz, birlikte hizmete çıkıyoruz ve bir konuşma yapıyorum. Oradaki kardeşler çok fakir ve birçoğu verem ya da sıtma olmuş. Ayrıca şiddetli muhalefete dayanıyorlar. Yine de iyi haberi gayretle duyuruyorlar. Pazar günü umumi konuşmaya, birçoğu oraya saatlerce yol yürüyerek gelmiş 76 kişinin katıldığını görmek bizi çok sevindiriyor.
Göz açıp kapayıncaya kadar gitme vaktimiz geliyor. Yehova’ya duydukları sevgiyi defalarca kanıtlamış bu değerli kardeşlerimizden ayrılmak hiç kolay değil. Teknemiz güneye doğru yol alırken kardeşlerimizin imanının ne kadar güçlü olduğunu düşünüyoruz. Fakir olabilirler ama ruhen çok zenginler! Onları tekrar görmeye can atıyoruz.”
İyi Haberi Tüm Dünyaya Duyurmak İstiyorum!
SAGAR RAI
DOĞUM YILI 1928
VAFTİZ YILI 1968
KİMDİR? Hakikati kabul eden madalya sahibi eski bir asker. Yaşadığı bölgede gördüğü şiddetli muhalefete rağmen iyi haberi duyurmaya devam etti.
◆ MYANMAR’IN kuzeydoğusundaki dağlık bir bölge olan Shan Eyaletinde doğdum. Ailem Nepalli Gurkha topluluğundandı ve Hinduydu. Ama animizm geleneklerini de uyguluyorduk. Gurkha geleneğine sıkı sıkıya bağlı kalarak, babam ve dört ağabeyim gibi ben de asker oldum. 20 yıl Burma ordusunda hizmet ettim ve birçok çatışmada yer aldım. İlginçtir ki hiç ağır yaralanmadım.
Gözcü Kulesi’ni ilk okuduğumda Kutsal Kitaba göre sadece tek bir gerçek Tanrı olduğunu öğrendim: Yehova. Bu ilgimi çekti. Bir Hindu olarak milyonlarca tanrıya inanıyordum! Nepal ve Birman dillerinde, ayrıca Hintçe ve İngilizce birçok sözlükte Yehova ismine baktım. Hepsi Yehova’nın Kutsal Kitabın Tanrısı olduğunu doğruluyordu.
Daha sonra eşim Jyoti’yle beraber Pathein’e taşındık. Orada bir görevli vaiz olan Frank Dewar bana Kutsal Kitabı birlikte incelemeyi teklif etti, ben de kabul ettim. Eşim de bana katıldı. Kısa süre sonra tek gerçek Tanrı’nın Yehova olduğuna ikna olduk ve sadece O’na ibadet etmeye karar verdik. Putlarımızın hepsini kimsenin eline geçmesin diye Pathein Irmağı’na attık (Tekr. 7:25; Vah. 4:11).
Hemen ardından ordudan ayrıldım, eşim ve çocuklarımla beraber doğduğum yere geri döndüm. Orada Şahitlerden oluşan küçük bir gruba katıldık. Onlardan iyi haberi nasıl duyuracağımızı öğrendik. Bir süre sonra ormandan topladığımız malzemelerle bizim evin önünde küçük bir İbadet Salonu inşa ettik. Bunu yapmamız Gurkha topluluğundan bir grubu çok kızdırdı. “Hindu bölgesinde Hıristiyan ‘kilisesi’ inşa etmenize kim izin verdi? Zaten bir dini olan insanlara vaaz veremezsiniz!” diye karşı çıktılar.
Bu grup bizi yerel yetkililere şikâyet etti. Yetkililer bana “Bay Rai yaşadığınız bölgede vaaz verip insanları Hıristiyan yapmaya mı çalışıyorsunuz?” diye sordu.
“Ben Yehova’nın Şahidiyim” diye cevap verdim. “Sadece yaşadığım bölgedeki insanlara değil tüm dünyaya iyi haberi duyurmak istiyorum! Ama dinlerini değiştirip değiştirmemek onlara kalmış bir şey.” Neyse ki yetkililer iyi haberi özgürce duyurmaya devam etmemize izin verdi.
Geçen 40 yıl içinde Jyoti’yle beraber 100’den fazla kişinin hakikate gelmesine yardım ettik
Geçen 40 yıl içinde Jyoti’yle beraber 100’den fazla kişinin hakikate gelmesine yardım ettik. Şu anda onların birçoğu özel öncü, gezici gözetmen veya Beytel işçisi olarak hizmet ediyor. Ayrıca çocuklarımızın çoğunun ve onların ailelerinin Yehova’ya sadakatle hizmet etmesi de bizim için büyük bir sevinç kaynağı.
“Yehova’nın Krallığı”nı Bulamıyorum
SOE LWIN
DOĞUM YILI 1960
VAFTİZ YILI 2000
KİMDİR? Eski bir Budist. “Yehova’nın Krallığı” hakkında bir şeyler okudu ve bu Krallığı ziyaret etmek istedi.
◆ TAYLAND sınırına yakın Tachileik kentinde işe giderken, yol kenarına atılmış birkaç Gözcü Kulesi görüp aldım. Dergiler Yehova’nın Krallığındaki harika nimetlerden söz ediyordu. Budisttim ve Yehova’yı hiç duymamıştım, dolayısıyla “Yehova’nın Krallığı” Afrika’da bir ülke olmalı diye düşündüm. Atlasta “Yehova’nın Krallığı”nı aradım, ancak bulamadım. Başka insanlara sordum, onlar da bana yardımcı olamadılar.
Sonra çalıştığım yerde genç bir adamın Yehova’nın Şahitleriyle inceleme yaptığını öğrendim. Ona “Yehova’nın Krallığını nerede bulabileceğimi söyler misin?” diye sordum. Yehova’nın Krallığının yeryüzünü cennete dönüştürecek gökteki bir yönetim olduğunu öğrenince çok şaşırdım ve heyecanlandım. Saçlarımı kestim, arekcevizi çiğnemeyi ve uyuşturucu kullanmayı bıraktım, ayrıca Budist geleneklerini de bıraktım. Artık Yehova’nın Krallığında yaşamayı daha çok istiyorum (Mat. 25:34).