İlginç Sorulara Cevaplar
◼ Şimşon ve Gideon gibi kaç hâkim vardı?
Hâkimlerin sayısını tespit ederken, herkes onlara bakış açısına göre farklı sayılar görebilir. Fakat Yeşu ile Samuel arasında sadece 12 kişinin hâkim olarak hizmet ettiği çok güvenilir şekilde söylenebilir.
Musa ve Yeşu’nun günlerinde, bazı ihtiyarlar, kanuni meseleleri dinlemek ve onunla ilgili kararlar verme açısından cemaatte hâkimler olarak hizmet ettiler. (Çıkış 18:21, 22; Yeşu 8:33; 23:2) Yeşu öldükten sonra, İsrail, hakiki tapınmadan irtidat etti ve başka kavimlerden sıkıntı çekti. Hâkimler 2:16’da şunlar yazılmıştır: “Ve RAB onları yağma edenlerin elinden kurtaran hâkimler çıkardı.” Yehova, hâkim veya “kurtarıcı” olarak önce Otniel’i çıkardı. (Hâkimler 3:9) Bundan sonra Ehud, Şamgar, Barak, Gideon, Tola, Yair, Yeftah, İbtsan, Elon, Abdon ve Şimşon geldi.
Bu 12 kişiden başka Mukaddes Kitap, Debora, Eli ve Samuel’in hâkimlik yaptığını söyler. (Hâkimler 4:4; I. Samuel 4:16-18; 7:15, 16) Bununla beraber, Debora ilk önce bir peygamber olarak adlandırılıyor ve kavmi baskı yapanlardan kurtarmakta lider olan hâkim Barak ile beraber çalıştığı söyleniyor. Benzer şekilde Eli, aslında bir kâhin idi, fakat savaş vasıtasıyla İsrail kavmini hürriyete kavuşturan bir “kurtarıcı” değildi. (Nehemya 9:27) Her ne kadar Debora ve Eli, İsrail kavmine hükmetmeye çalıştığı halde, onların özellikle “hâkimler” olarak çıkarılan 12 erkeğe dahil edilmemesi için geçerli sebepler vardır. Resullerin İşleri 13:20’de şunları okuyoruz: “Bundan sonra, ta Samuel peygambere kadar onlara hâkimler verdi.” Bu, hâkimler devri olarak tanınan zamanı sınırlandırıyor ve Samuel ile oğullarının neden hâkimler arasında genellikle sayılmadığını gösterir.—I. Samuel 8:1.
◼ Mukaddes ruh, ihtiyarların tayin edilmesinde, günümüzdeki Yönetim Kuruluna acaba nasıl rehberlik ediyor?
Resul Pavlus, Efesos’taki ihtiyarlara şöyle dedi: “Kendinize, ve Kendi Oğlunun kanı ile satın aldığı Tanrı’nın cemaatine çobanlık etmek için mukaddes ruhu aranızdan sizi nazırlar tayin ettiği bütün sürüye dikkat edin.”—Resullerin İşleri 20:28.
Böyle tayinlerde Tanrı’nın ruhunun nasıl çalıştığını Pavlus ayrıntılarıyla açıklamadı. Bununla birlikte, ilk yüzyıldaki yönetim kurulu sünnetle ilgili bir sorunu ele aldığı zaman, neler olduğuna bakarsak, anlayış kazanabiliriz. Onlar, vardıkları sonucu özetleyerek şöyle yazdılar: “Çünkü mukaddes ruha ve bize iyi göründü ki, icap eden şu şeylerden fazla üzerinize yük koymıyalım.” (Resullerin İşleri 15:28) Tanrı’nın bir şahıs olmayan faal kuvveti, yani ruhu, o zaman varılan bağlayıcı karara acaba nasıl katkıda bulundu?
Resullerin İşleri 15. babı, önce, Pavlus ile Barnabas’ın, sorun olan konunun ana hatlarını çizdiklerini gösterir. Daha sonra bunun müzakeresi yapılır. Resul Petrus, Milletlerden gelen sünnetsiz Kornelius ile ev halkının vaftiz edilmelerine hangi olayların yol açtığını açıklar. ‘Tanrı’nın kendilerine olduğu gibi, onlara da mukaddes ruhu vererek şahadette bulunduğunu’ anlatır. (Resullerin İşleri 15:7, 8; 10:9-48) Daha sonra Pavlus ve Barnabas, ‘Tanrı’nın kendileri vasıtasıyla Milletler arasında yaptığı bütün alametler ve harikalardan’ söz ederler. (Resullerin İşleri 15:12) Böylece mukaddes ruhun Petrus, Kornelius, Pavlus ve Barnabas’ın üzerinde işlemesi, Milletlerden gelenlerin sünnet edilmelerine gerek olmadığını gösterir.
Bununla birlikte, yönetim kurulu tarafından verilen kararda ruhun işlediği başka durumlar da söz konusu olmuştur. Onların müzakerelerinde ruhun yardımı için dilekte bulunduklarını kabul edebiliriz. Bu yardım sayesinde şakirt Yakub, Amos 9:11, 12’deki peygamberliği hatırlayıp uygulanmasını kavramaya sevk edilmiş olabilir. Söz konusu peygamberlik, tabii, mukaddes ruhun ilhamı altında kaydedilmiştir. (Resullerin İşleri 15:13-20) Bundan başka, yönetim kurulunu oluşturan ‘Yeruşalim’deki resuller ve ihtiyarlar’, mukaddes ruhla meshedilen ve hayatlarında onun meyvelerini meydana getiren ruhun üzerlerinde işlediğini gösteren Hıristiyanlardı. Resullerin İşleri 15:2; Romalılar 8:14-17; I. Korintoslular 7:40; Galatyalılar 5:22, 23.
Şu halde yönetim kurulunu oluşturan kişiler, gökten duyulabilen herhangi bir emir gelmeden, sünnet meselesinde “mukaddes ruh”un, karar vermek üzere kendilerine etkilemiş olduğunu söyleyebildiler.
Günümüzde cemaatlerde İsa’yı takip eden erkeklerin, ihtiyar veya nazır olarak tayin edilmesinde de, benzer bir durum söz konusudur. Belirli sürelerde bir ihtiyarlar grubu (aralarında herhalde seyahat eden bir nazır da vardır) bazı biraderlerin nazır olarak tayin edilmek üzere tavsiye edilmeleri için toplanır. Gruptakiler, bizzat ihtiyar olarak tayin edilmişlerdi ve mukaddes ruha sahip olduklarını hayatlarında göstermektedirler. Onların müzakeresi, ruhun rehberliğini istemek için dua ile açılır. Müzakere sırasında üzerinde düşündükleri bir biraderin, mukaddes ruhun sevkiyle yazılan Mukaddes Kitapta kaydedilmiş, talepleri karşılayıp karşılamadığını incelerler. (I. Timoteos 3:2-7; Titus 1:5-9) Söz konusu biraderin yaşayışında ‘ruh ve hikmetle dolu olduğunu’ gösteren deliller de ele alınır. (Resullerin İşleri 6:3) Onun belirtilen talepleri makul ölçüde karşıladığına dair görüş birliğine varırlarsa, tavsiyeler, ruhla tayin edilmiş olan Yönetim Kuruluna veya seçilmiş temsilcilerine gönderilir. Daha sonra, söz konusu biraderin tayin edilmiş olduğu cemaate bildirilir.
Tabii, tayin edilen ihtiyar, hâlâ nakâmildir ve bazı sınırlamaları vardır. Resuller de, İsa’nın kendilerini seçmesinden önce ve daha sonra yönetim kurulu olarak hizmet ettikleri zaman bile nakâmildiler. (Luka 9:46, 54; 22:54-62; Galatyalılar 2:11-14) Böyle olduğu halde, onlar, kesinlikle Tanrı’nın ruhuna sahiptirler ve ruhun rehberliği altında tayin edilmişlerdi. Bugün, benzer şekilde, kardeşler de mukaddes ruhun cemaate çobanlık etmek için nazırları tayin ettiğini’ güvenle kabul edebilirler. (Resullerin İşleri 20:28) Böyle erkekler hakkında şu öğüt verilmektedir: “Size riyaset etmiş olanları hatırlayın. Allahın sözünü size onlar söylediler; ve onların yaşayışlarının sonuna bakarak imanlarına uyun.”—İbraniler 13:7.
◼ Günah işledikten sonra Davud ve Bat-Şeba’nın doğan oğulları neden ölmeliydi, çünkü Tesniye 24:16 ve Hezekiel 18:20, bir oğlun, babasının hatasından dolayı ölmeyeceğini söyler?
Davud ile Bat-Şeba zina işlediklerinde her ikisi de evli kişiler idi ve kadın gebe kaldı. Onların zinası, ağır bir günah idi ve Tanrı’nın kanunu altında, ölümle cezalandırılabilirdi. (II. Samuel 11:1-5; Tesniye 5:18; 22:22) Dolayısıyla Tanrı, onların durumuna kanuna göre halledilmesine izin vermiş olsaydı, kadının karnında gelişen oğlu da annesiyle birlikte ölecekti. Fakat Yehova, onların meselesini değişik şekilde ele almaya karar verdi; “bütün dünyanın Hâkimi” olarak buna muhakkak hakkı vardı.—Tekvin 18:25.
İşlediği suçla, yüzleştirildiğinde, Davud, şunu kabul etti: “Yehova’ya karşı suç ettim.” Bunun üzerine Tanrı’nın sözcüsü, Davud’a şöyle dedi: “Yehova da senin suçunu sildi; ölmiyeceksin.” (II. Samuel 12:13) Davud’a krallık ahdi sayesinde merhamet gösterildi. Üstelik Tanrı, yürekleri okuyabildiğine göre, Davud’un gösterdiği gerçek tövbeyi değerlendirmiş ve Davud ile Bat-Şeba’ya merhamet gösterilmesi için bir temelin var olduğu sonucuna varmış olmalıydı. Böyle olmakla birlikte onlar işledikleri günahın tüm sonuçlarından kaçamayacaklardı. Onlara şöyle denildi: “Fakat, küfretmek için bu işle RABBİN düşmanlarına büyük fırsat verdiğinden dolayı sana doğan çocuk da mutlaka ölecektir.”—II. Samuel 12:14.
Tanrı, onların hak etmedikleri çocuğu “vurdu” ve çocuk hastalanıp öldü. Bugün bir kimse, bu çocuğun ölümü üzerinde düşünerek bunun çok sert bir ceza olduğunu hissedebilir. Fakat işlenen zina, Kanun altındaki insan olan hâkimler tarafından ele alınıp ispat edildiği takdirde (Davud, Bat-Şeba ve rahmindeki oğlu) üçünün de hayatlarını kaybetmiş olacakları unutulmamalıdır. Meseleye bu açıdan bakılırsa, Tanrı’nın onlardan ikisinin hayatta kalmasına izin vermesi, merhametli davranışını gösterir. Ayrıca bu olaydan çok sonra yaşayan bizler, bebeğin doğumu anındaki sağlık durumu hakkındaki bilgi gibi tüm gerçeklere de sahip değiliz. Böyle olduğu için, Tanrı’nın tarafsız, hikmetli ve adil olduğuna güvenerek, meseleyi ele alma tarzını kabul edebiliriz. Hatta daha sonra Davud bile, şunu kabul etti: “Allah,—onun yolu kâmildir.”—II. Samuel 22:31; Eyub 34:12; İşaya 55:11 ile karşılaştır.
Davud’un, Tanrı’nın hükmünü duyduktan sonra, gösterdiği tepki de aynı görüşü yansıtır. Çocuk hastayken Davud üzülüp oruç tuttu. Ama öldüğünde, Davud meselenin bittiğini kabul etti. (II. Samuel 12:22, 23) Böylece Tanrı’nın hükmüne güvenen Davud, gidip (artık kanunen karısı olan) Bat-Şeba’yı teselli etti ve evliliklerinin devam edeceğine dair ona güvence verdi. Daha sonra onlara Süleyman doğdu; Süleyman Davud’un halefi oldu.
Tanrı’nın bu meseleyi ele alma tarzının Tesniye 24:16 veya Hezekiel 18:20 ile çeliştiğinin sanılmasına gerek yoktur.
Tanrı’nın Kanunun bir kısmı olarak şu talimatı verdi: “Oğullar için babalar öldürülmiyecekler, ve babalar için oğullar öldürülmiyecekdir; herkes kendi suçu için öldürülecektir.” (Tesniye 24:16) Bu kurallar adli vakalara bakan İsrailli hâkimlere yol gösterdi. Bu hâkimler yürekleri okuyamadılar. Her kişi ile ilgili olarak, gerçeklerle saptanan davranışa dayanılarak hükme vardılar.
Benzer şekilde Hezekiel 18:20’de de şunları okuyoruz: “Babanın fesadını oğul taşımaz, ve oğulun fesadını baba taşımaz; salihin salâhı kendi üzerinde olur, kötünün kötülüğü de kendi üzerinde olur.” Bu ayet ilk başta reşitlere değinir. Önceki ayetlerde babasının kötülüğüne tanık olup da katılmak istemeyen bir oğuldan söz edilir; söz konusu oğul, Yehova’nın adli kararlarını yerine getirir ve O’nun hükümlerine göre yürür. Babası öldüğü zaman böyle bir oğul hayatta kalacaktır.—Hezekiel 18:14-17.
Çocukların, ana-babalarının davranışlarından acı çekebilecekleri inkâr edilemez. Savurgan veya akılsızca davranan ana-babalar, ailenin tüm üyeleri üzerine fakirlik getirebilir. Veyahut bir anne veya babanın, işlediği cürümden dolayı hapse girmesinin çocuklarının üzerindeki etkiyi düşünün. Kötülükleri yüzünden haklı olarak İsrail üzerine Tanrı’nın getirdiği felaketler bile o zamanki çocukları etkiledi. (Tesniye 28:15, 20-32; Hezekiel 8:6-18; 9:5-10) Dolayısıyla Tanrı, kavmini önemle şöyle teşvik etti: “Bunun için hayatı seç, ta ki Tanrın Yehova’yı sevmek, onun sözünü dinlemek, ve ona bağlanmak için, zürriyetinle sen yaşayasın, çünkü senin hayatın, ve günlerinin uzunluğu odur.”—Tesniye 30:19, 20.
Bu nedenle Davud ile Bat-Şeba’nın başından geçen olay, ana-babalara, davranışlarının çocuklarını büyük ölçüde etkileyebileceğini vurgulamalıdır. Eğer ana-babalar ‘Tanrı’nın isminden korkarlarsa, adalet güneşi’ tüm ailenin bereketi için parlayacaktır.—Malaki 4:1, 2.