Tanrı
Tanım: Özel ismi Yehova olan en Yüce Varlık. İbranice’de “Tanrı” için kullanılan terimler güç, haşmet, görkem ve yücelik fikri taşır. Gerçek Tanrı’dan farklı olarak sahte tanrılar da vardır. Bunlar ya kendilerini tanrılaştırırlar ya da insanlar tarafından tapınılarak tanrı yerine konurlar.
Tanrı’ya inanmak için sağlam nedenler var mı?
Mezm. 19:1: “Gökler Tanrı’nın haşmetini bildirir; gök kubbe elinin eserlerini anlatır.”
Mezm. 104:24: “İşlerin ne çok, ey Yehova! Onların hepsini hikmetle yaptın, yeryüzü Senin eserlerinle dolu.”
Rom. 1:20: “O’nun görünmez nitelikleri, sonsuz gücü ve Tanrılığı, dünyanın yaratılışından bu yana açıkça görülüyor, yaratılan şeyler yoluyla algılanabiliyor.”
Bir bilim dergisinde şunlar söylendi: “Halk arasında yaygın olan görüş, bilim insanlarının dinin ‘yanlışlığını ortaya koyduğudur.’ Genellikle bilim insanlarının inançsız kişiler olduğu düşünülüyor; Darwin’in Tanrı’nın tabutuna son çivileri çaktığına ve O’nun herhangi bir şekilde dirilme ihtimalinin de o zamandan beri gerçekleşen bilimsel ve teknolojik gelişmelerle ortadan kalktığına inanılıyor. Oysa bu çok büyük bir yanılgıdır” (New Scientist, 26 Mayıs 1977, s. 478).
Bir zamanlar ateizmin önde gelen savunucularından olan filozof Antony Flew “Yaşamı besleyen maddi bir evren oluşturan ve dolayısıyla anlama ve yaratabilme kabiliyetleri bulunan . . . . canlılar geliştiren” bir aklın varlığını kabul ederek şöyle dedi: “Yeryüzünde gördüğümüz . . . . yaşamın kaynağı için yapılabilecek yegâne tatmin edici açıklama, sonsuz zekâya sahip bir Aklın varlığıdır” (Yanılmışım Tanrı Varmış, Profil Yayıncılık, 3. Baskı, Ocak 2009, s. 124).
Bilim insanları 100’ün üzerinde kimyasal elementin varlığını saptadı. Bunların atomik yapısı elementler arasında karmaşık bir matematiksel ilişki olduğunu ortaya koyuyor. Elementlerin periyodik cetveli bir tasarımın varlığını açıkça belli eder. Hayret uyandıran bu tasarım rastlantı olarak ya da şans eseri oluşmuş olamaz.
Örnek: Bir fotoğraf makinesi, radyo ya da bilgisayar gördüğümüzde bunun akıl sahibi bir tasarımcının ürünü olduğunu hemen kabul ederiz. O halde göz, kulak ya da insan beyni gibi çok daha karmaşık yapıdaki şeylerin akıl sahibi bir tasarımcı olmadan var olduğunu söylemek mantıklı olur mu?
Ayrıca “Yaratılış” başlıklı bölümün sayfa 446-448’deki kısmına bakın.
Kötülük ve acılar Tanrı’nın var olmadığını mı gösterir?
Şu örnekleri düşünün: Bir bıçağın insan öldürmek amacıyla kullanılmış olması onu tasarlayan birinin olmadığı anlamına mı gelir? Savaş sırasında jet uçaklarının bomba atmak için kullanılması onları tasarlayan kimsenin olmadığını mı gösterir? Yoksa insanların acı çekmesine yol açan şey, bu aletlerin kullanım şekli midir?
Birçok hastalığın, insanın kötü yaşam tarzı ya da kendisinin ve başkalarının çevreyi sömürmesi sonucu oluştuğu sizce de doğru değil mi? İnsanların acı çekmesinin başlıca nedenlerinden biri yine insanlar tarafından sürdürülen savaşlar değil mi? Milyonlarca kişi açlık çekerken başka ülkelerde gereğinden fazla gıda bulunduğuna göre, asıl sorun insanların açgözlülüğü değil mi? Tüm bunlar Tanrı’nın var olmadığını değil, insanların Tanrı vergisi yeteneklerini ve yeryüzünü kötüye kullandıklarını kanıtlıyor.
Tanrı insanların başına ne geldiğiyle gerçekten ilgileniyor mu?
Elbette ilgileniyor! Şunu düşünün: Kutsal Kitap Tanrı’nın başlangıçta insanı kusursuz şekilde yaratıp cennet bahçesine yerleştirdiğini söyler (Başl. 1:27, 31; Tekr. 32:4). Fakat insanın, Tanrı’nın lütfundan sürekli yararlanabilmesi O’na itaatine bağlıydı (Başl. 2:16, 17). İnsan itaatli olsaydı hastalık, acı ve ölüm olmadan, kusursuz şekilde yaşamaya devam edecekti. Yaratıcı, insana gerekli rehberliği sağlayacak ve Kendi gücüyle insanlığı her felaketten koruyacaktı. Ancak insan Tanrı’nın rehberliğini reddetti ve kendi kendini yönetmeyi seçti. Tanrı insanı kendini yönetecek şekilde tasarlamamıştı. İnsanlar ise bunu yapmaya çalışarak kendi başlarına felaket getirmiş oldu (Vaiz 8:9; Yer. 10:23; Rom. 5:12). Yine de Tanrı yüzyıllarca, Kendisini ve yollarını seven ve O’na kulluk etmeye istekli olan kişileri sabırla aradı. Bu kişilere, insanın kusurlu yapısı ve kötü yönetimler nedeniyle mahrum kaldığı tüm nimetlere yeniden kavuşma olanağı sunuyor (Vah. 21:3-5). Tanrı’nın Oğlu aracılığıyla insanlığı günahtan ve ölümden kurtarması O’nun insanlara duyduğu büyük sevginin muhteşem bir kanıtıdır (Yuhn. 3:16). O aynı zamanda yeri mahvedenleri yok etmek ve doğruluğu sevenlerin, başlangıçtaki amacına uygun bir yaşam sürmesini sağlamak üzere de bir zaman belirlemiştir (Mezm. 37:10, 11; Vah. 11:18; ayrıca “Acılar” ve “Kötülük” başlıklı bölümlere bakın).
Tanrı gerçek Biri midir?
İbr. 9:24: “Mesih, . . . . şimdi bizim için bizzat Tanrı’nın huzuruna çıkmak üzere, göğe girdi.”
Yuhn. 4:24: “Tanrı Ruhtur.”
Yuhn. 7:28: “[İsa şöyle dedi:] Beni gönderen gerçektir.”
1. Kor. 15:44: “Maddi varlıklar olduğu gibi ruhi varlıklar da vardır.”
Tanrı’nın insanlar gibi duyguları var mıdır?
Yuhn. 16:27: “Baba sizi seviyor, çünkü siz beni sevdiniz ve Babanın temsilcisi olarak geldiğime inandınız.”
İşa. 63:9: “Ne zaman sıkılsalar O da sıkılmış . . . . Onları hep sevgi ve şefkatle kurtarmış[tı].”
1. Tim. 1:11: “Mutlu Tanrı.”
Tanrı’nın bir başlangıcı var mı?
Mezm. 90:2: “Sen dünyayı, yeryüzünü, büyük emeklerle var etmeden, dağlar doğmadan çok önce Tanrı’ydın, ve ezelden ebede kadar da Tanrısın.”
Bu mantıklı mıdır? Aklımız bunu tam olarak kavrayamaz. Fakat böyle olması bu gerçeği reddetmek için geçerli bir neden değildir. Şu örnekleri düşünün: (1) Zaman. Hiç kimse zamanın başlangıç noktası olarak belirli bir anı gösteremez. Bizim yaşamımız sona erse de zaman sona ermez. Kavrayamadığımız yönleri olduğu için zaman kavramını reddetmeyiz. Bunun yerine yaşamımızı ona göre düzenleriz. (2) Uzay. Astronomlar uzayın başlangıcını ya da sonunu bulamadılar. Evrenin derinliklerine doğru ilerledikçe daha çok şeyle karşılaşıyorlar. Onlar kanıtların gösterdiği şeyi reddetmiyor; birçoğu uzayın sonsuz olduğunu söylüyor. Aynı ilke Tanrı’nın varlığı için de geçerlidir.
Başka örnekler: (1) Astronomlar, güneşin çekirdeğindeki sıcaklığın 15.000.000°C olduğunu söylüyor. Böylesine kuvvetli bir sıcaklığı tam olarak kavrayamadığımız için bu düşünceyi reddeder miyiz? (2) Samanyolu’nun çok büyük olduğu, saniyede 300.000 km hızla giden bir ışık demetinin onu bir uçtan bir uca ancak 100.000 yılda katedeceği söyleniyor. Acaba aklımız böyle bir uzaklığı gerçekten kavrayabilir mi? Kavrayamadığı halde bilimsel kanıtlara dayanarak bu gerçeği kabul ediyoruz.
Hangisi daha mantıklı? Evrenin akıl sahibi bir Yaratıcının eseri olması mı, yoksa bir aklın yönlendirmesi olmadan rastlantı eseri cansız bir kaynaktan gelmiş olması mı? Bazıları ikinci görüşü benimsiyor, aksi halde niteliklerini tam olarak kavrayamadıkları bir Yaratıcının varlığını kabul etmek zorunda kalacaklarını düşünüyorlar. Bilim insanlarının, canlı hücrelerde bulunan ve hücrenin nasıl büyüyeceğini belirleyen genlerin işlevlerini tam olarak kavrayamadıkları bilinen bir gerçektir. İnsan beyninin işleyişini de tam olarak anlayamıyorlar. Fakat bunların varlığını kim reddedebilir? Peki karmaşık tasarımı ve muazzam büyüklüğüyle evreni var edebilecek kadar yüce Biri hakkında her şeyi anlamayı bekleyebilir miyiz?
Tanrı’nın adını kullanmak önemli midir?
Rom. 10:13: “Yehova’ya adıyla yakaran herkes kurtulacaktır.”
Hez. 39:6: “İnsanlar o zaman anlayacak ki Ben Yehova’yım.”
İsa Tanrı’ya şöyle dedi: “Ben de Senin adını onlara [gerçek takipçilerine] bildirdim ve bildireceğim” (Yuhn. 17:26).
Ayrıca “Yehova” başlıklı bölümün sayfa 461, 462’deki kısmına bakın.
Tanrı tek olduğuna göre, bütün dinlerdeki insanlar aynı Tanrı’ya mı tapınıyor?
Tanrı insanların Kendisine birçok değişik inanç, ayin ve hatta değişik ahlak standartlarıyla tapındıklarını görmekten memnun olabilir mi? Herhalde hayır. 1. Korintoslular 14:33 şöyle der: “Tanrı kargaşa değil barış Tanrısıdır.” Oysa farklı dinlerden insanlar birbiriyle barış içinde değil. Birbiriyle savaşıyor, birbirine zulmediyor ve zarar veriyor. Diyelim ki, kayboldunuz ve yolunuzu bulmak için dört farklı kişiden bilgi istiyorsunuz. Birisi size varmak istediğiniz yere ulaşabilmek için kuzeye, öbürü güneye, üçüncüsü doğuya ve dördüncüsü batıya gitmeniz gerektiğini söylüyor. Hepsi doğru söylemiş olabilir mi? Benzer şekilde dünyadaki dinler de Tanrı’ya tapınma konusunda çelişkili bilgiler veriyorsa hepsi birden doğru olamaz.
Tapınma konusunda nasıl bir tehlike söz konusudur?
1. Kor. 10:20: “Milletler kurban ettikleri şeyleri Tanrı’ya değil cinlere kurban ediyorlar.”
2. Kor. 4:4: “Tanrı’nın yansıması olan Mesih hakkındaki muhteşem iyi haberin ışığı onlara erişmesin diye, bu ortamın tanrısı iman etmeyenlerin zihinlerini köreltmiştir.” (Burada İblis’ten bir “tanrı” olarak söz edilir. Ayrıca 1. Yuhanna 5:19; Vahiy 12:9’a bakın.)
Mat. 7:22, 23: “[İsa şöyle dedi:] Birçok kişi o gün bana, ‘Efendim, Efendim, biz senin adınla peygamberlik etmedik mi, senin adınla cinler çıkarmadık mı ve senin adınla büyük işler yapmadık mı?’ diyecek. Fakat ben o zaman onlara açıkça şöyle diyeceğim: Sizi hiç tanımıyorum! Benden uzak durun, kötülüğün hizmetkârları!”
Ayrıca “Din” başlıklı bölümün sayfa 97, 98’deki kısmına bakın.
İsa’dan da “Tanrı” olarak söz edilmiyor mu?
Yehova şöyle dedi: “Benden başka Tanrı yok” (İşa. 44:6). Elçi Pavlus da İsa’nın takipçileri adına konuşarak “Bizim için bir tek Tanrı var” demişti (1. Kor. 8:5, 6). Dolayısıyla Yehova eşsizdir; kimse O’nun konumunda olamaz. Yehova, tapınılan putlardan, tanrılaştırılmış insanlardan ve Şeytan’dan tamamen farklı ve üstün bir konumdadır. Diğerlerinin tümü sahte tanrılardır.
Kutsal Yazılarda İsa’dan “bir tanrı,” hatta “Kudretli Tanrı” olarak söz eden ayetler vardır (Yuhn. 1:1; İşa. 9:6). Fakat hiçbir yerde ondan Yehova gibi “Mutlak Güce Sahip Tanrı” olarak söz edilmez (Başl. 17:1). İsa hakkında, “Tanrı’nın ihtişamını yansıtır” deniyor, fakat bu ihtişamın asıl kaynağı Tanrı’dır (İbr. 1:3). İsa da Yehova’dan “tek gerçek Tanrı” diye söz etti (Yuhn. 17:3). Kendisi hiçbir zaman O’nun konumunda olmaya çalışmadı ve şöyle dedi: “‘Tanrın Yehova’ya tapınacak ve yalnız O’na ibadet edeceksin’ diye yazılmıştır” (Luka 4:8). İsa ‘Tanrı’ya benzer yapıdaydı’; Tanrı, “herkes İsa’nın ismini tanıyarak diz çöksün” diye emretti, fakat tüm bunlar “Babamız Tanrı’yı” yüceltmek için olacaktı (Filip. 2:5-11; ayrıca sayfa 223-228’e bakın). (Kutsal Kitap Tanrı için bazen “Baba” ifadesini de kullanmaktadır. Bu, bir erkekten baba olarak söz etmekten çok farklıdır. Fakat her ikisi için ortak nokta şudur: Bir baba çocuklarına hayat verir. Tanrı da her şeyi var eden ve hayat verendir [İşa. 64:8]. Tabii, bunun için bir kadına ihtiyacı yoktur. Tanrı her şeyi Kendisi yaratır.)
Biri Şöyle Derse:
‘Ben Tanrı’ya inanmıyorum’
Şöyle diyebilirsiniz: ‘Böyle düşünmenizin mutlaka bir nedeni vardır. . . . Bu kanıya varmanızın nedeni bazı kanıtları inceleyip ikna olmanız mı?’ Sonra şunları ekleyebilirsiniz: ‘Bu konu benim de çok ilgimi çekiyor; ben de bunun üzerinde epey düşündüm. Çok yararlı bulduğum bir iki noktayı sizinle paylaşabilir miyim? . . . (Sayfa 369’daki “Tanrı’ya inanmak için sağlam nedenler var mı?” altbaşlığına ve “Yaratılış” başlıklı bölümün sayfa 446-448’deki kısmına bakın.)’
Ya da şöyle diyebilirsiniz: ‘Bir Yaratıcının varlığına mı inanmıyorsunuz, yoksa dinlerde var olan bunca ikiyüzlülük nedeniyle onların öğrettiği şeylere mi inanmıyorsunuz?’ Cevap ikincisiyse, şunları ekleyebilirsiniz: ‘Dinler Tanrı’nın Sözüne inandıklarını iddia etseler de, öğrettikleri şeylerle yaptıkları arasında büyük farklılıklar var. Örneğin Hıristiyan Âlemi insanlara zulmetti fakat inandıklarını söyledikleri kitap bunu desteklemez. Hıristiyan Âlemi savaşlar yaptı, fakat Kutsal Kitap bunu mahkûm eder. Hıristiyan Âlemi ahlaki konularda insanları yanlış yönlendirdi, oysa yaptıkları Kutsal Kitaba uygun değildir. Tanrı’nın Sözü olan Kutsal Kitap Hıristiyan Âleminin yaptıklarını desteklemiyor. Aksine, mahkûm ediyor.’
Başka bir yaklaşım: ‘Sizin gibi düşünen başkalarıyla da ilginç sohbetlerim oldu. Bazıları Tanrı inancıyla bu dünyada var olan acı ve kötülüğü bağdaştıramadıklarını söyledi. Siz de böyle mi düşünüyorsunuz? (Böyle düşünüyorsa sayfa 370, 371’de “Kötülük ve acılar Tanrı’nın var olmadığını mı gösterir?” başlığı altındaki bilgiyi kullanın.)’
‘Ben yalnız gördüğüm şeye inanırım, Tanrı’yı ise hiç görmedim’
Şöyle diyebilirsiniz: ‘Bugünlerde bu görüş çok yaygın. Tabii ki bunun bir nedeni var. Maddi şeylere önem veren bir toplumda yaşıyoruz. Fakat herhalde siz de gerçek neyse onu öğrenmek istersiniz değil mi?’ Sonra şunları ekleyebilirsiniz: (1) ‘Gözümüzle görmediğimiz halde bazı sağlam kanıtlar nedeniyle varlığına inandığımız şeyler yok mu? İçimize çektiğimiz hava için ne diyebiliriz? Bir esinti olduğunda onu hissederiz. Görmediğimiz halde ciğerlerimizi dolduran şeyin o olduğunu söyleyebiliriz. Etkilerini gördüğümüz için varlığına inanırız değil mi?’ (2) ‘Aynı şekilde yerçekimini de göremeyiz. Fakat bir şeyi yere düşürdüğümüzde yerçekiminin etkisini görürüz. Kokuları da göremediğimiz halde burnumuz koku alır. Ses dalgalarını göremeyiz, fakat kulaklarımız onları ayırt eder. O halde görmediğimiz bazı şeylerin varlığına inanıyoruz ve bunun için de nedenlerimiz var, öyle değil mi?’ (3) ‘Peki görünmeyen bir Tanrı’nın varlığına inanmak için de kanıtlar var mı? (Sayfa 369, 370’te “Tanrı’ya inanmak için sağlam nedenler var mı?” başlığı altındaki bilgileri kullanın.)’
‘Benim kendime göre bir Tanrı anlayışım var’
Şöyle diyebilirsiniz: ‘Bu konuya önem vermeniz ve üzerinde düşünmeniz çok güzel, demek ki Tanrı’ya inanan birisiniz. Nasıl bir Tanrı anlayışınız olduğunu sorabilir miyim?’ Sonra şunları ekleyebilirsiniz: ‘İnandığımız şeyin Tanrı’nın söyledikleriyle bağdaşması gerektiğine herhalde siz de katılırsınız. Bu konuda Kutsal Kitaptaki bir noktayı sizinle paylaşabilir miyim? (Mezm. 83:18).’
‘Biz Tanrı demeyiz, Allah deriz’
Şöyle diyebilirsiniz: ‘Sonuçta biz de yeri göğü yaratan tek yüce varlıktan söz etmek istiyoruz. Kuşkusuz bu sıkıntılı günlerde hepimiz yüce Yaratıcı hakkında bilgi alıp O’na yaklaşmalıyız değil mi? Örneğin size O’nun eski devirlerde peygamberlere açıkladığı özel ismini yazılı sözünden göstermek isterim (Çık. 3:4-6, 15). Aslında O’nun özel ismini bilmenin kurtuluşumuz için de önemli olduğunu öğreniyoruz (Rom. 10:13).’