Bölüm On
Yaratıcı Bizimle İlgileniyorsa, Neden Bunca Acı Var?
SAATİNİZ 60 kez tıkladığında, 30’dan fazla kişi bulaşıcı hastalıklardan ölmüş, 11 kişi kansere yenik düşmüş ve 9 kişi kalp hastalığından yaşamını yitirmiş oluyor. Üstelik, bildiğiniz gibi bunlar insanlığın başındaki dertlerden sadece birkaçı. Birçok kişi de başka nedenlerden acı çekiyor ve ölüyor.
New York Kentindeki Birleşmiş Milletler Binasının lobisinde bulunan saat 1996 yılı boyunca dakikada 47 kez tıkladı; bu seslerin her biri yoksul bir aileden bir bebeğin doğumunu simgeliyordu. Aynı gerçeği farklı bir açıdan dile getirmek gerekirse, Yer kendi ekseni etrafında bir turunu tamamladığında, nüfusunun yüzde 20’si aç yatmış oluyor. Ya yaşadığınız yerde işlenen suçların miktarı konusunda ne düşünüyorsunuz?
Bugün dünyada çok acılar çekildiğini kabul etmeliyiz.
Ancak, eski bir polis memurunun dediği gibi, “Çoğumuz her yerde rastladığımız haksızlıklara kayıtsız kalıyoruz.” Ne var ki, bu kayıtsızlık, ancak bizim ya da sevdiğimiz birinin yaşamı söz konusu oluncaya dek sürebilir. Örneğin, kendinizi kanser hastası anne ve babasına bakan Masako’nun yerine koyun. Onlar acılar içinde eriyip giderken, Masako çok derin bir umutsuzluğa gömüldüğünü hissetti. Ya da, daha dokuz yaşındayken babası tarafından 14 dolara satılan Asyalı kız Sharada’nın yaşadığı çaresizliği düşünün. Köyünden alınıp yabancı bir kente götürülen bu kız günde altı adamla yatmaya zorlanıyordu.
Bu tür acılar neden böylesine çok? Yaratıcı neden bunlara dur demiyor? Böyle acılar nedeniyle birçokları Tanrı’ya sırt çeviriyor. Yukarıda sözü geçen eski polisin annesi bir psikopatın kurbanı olmuştu. Polis bu olay karşısında duyduğu tepkiyi şöyle açıklıyor: “Evreni denetleyen sevgi dolu, egemen bir Tanrı fikri artık benden çok uzaktı.” Belki siz de ‘Neden?’ diye soruyorsunuz. Evet, neden böyle acılar var? Bunlara yol açan nedir ve Yaratıcı acılarla ilgileniyor mu?
Acıların Nedeni Önceki Yaşam mı?
Küre çapında milyonlarca kişi, acıların kaynağının insanın geçmişinde bulunduğuna inanır; inanışa göre şimdi çekilen acılar önceki yaşamda yapılanların cezasıdır. “İnsanın çektiği acılar Karman yasasına bağlı olmamızdan kaynaklanıyor, çünkü hepimiz doğar doğmaz geçmişteki Karman’ın ağır yükünü taşıyoruz.”a Bu görüş, Zen Budacılığını Batı toplumuna benimseten filozof Daisetz T. Suzuki tarafından ileri sürüldü. Hindu bilgeler, insanın çektiği acıların açıklamasını bulmak için umutsuzca çabalarken “Karman yasası” denen ilkeyi ortaya attılar. Fakat acaba onların acılarla ilgili açıklamaları akla yatkın ya da gerçekten doyurucu mu?
Budacı bir kadın şunları dedi: “Hakkında hiçbir şey bilmediğin bir suçla doğup bu yüzden acı çekmek zorunda kalmanın anlamsız olduğunu düşünüyordum. Bunu kaderim olarak kabul etmeliydim.” O, acıların nedeni hakkında böyle bir açıklamayı doyurucu bulmamıştı. Belki siz de böyle düşünüyorsunuz. Yeniden doğuş fikri sizin yaşadığınız yerde yaygın olmayabilirse de, buna temel oluşturan inanç, aslında tüm Hıristiyan âleminde ve her yerde karşımıza çıkan bir öğretidir; yani insanın, beden öldükten sonra yaşamaya devam eden ölümsüz bir cana sahip olduğu öğretisidir. Bu öğretide ‘canın’ veya ruhun ya şimdiki yaşamda ya da öteki dünyada acı çekmesi gerektiği söylenir.
Bu gibi fikirler yaygındır, fakat onların doğruluğuna ilişkin bir kanıt var mı? Böyle önemli konularda Yaratıcımızın söylediklerini rehber almak daha akıllıca olmaz mı? İnsanların fikirlerinin ve güçlü inançlarının hatalı çıkabildiğini, oysa Tanrı’nın bildirilerinin güvenilir olduğunu gördük.
Önceki bölümde gördüğümüz gibi, ilk ana-babamızın günahı insana en büyük felaketi, yani ölümü getirdi. Yaratıcı, Âdem’e “[itaatsizlik ettiğin ya da günah işlediğin] günde mutlaka ölürsün” uyarısında bulunmuştu. (Tekvin 2:17; 3:19) Tanrı, Âdem’in ölümsüz bir canı olduğuna ilişkin hiçbir söz söylemedi; o bir insandı. Mukaddes Kitap terimleriyle ifade edilirse, o bir candı. Bu nedenle, o öldüğünde, Âdem adlı can ölmüş oldu. Öldükten sonra artık bilinçsizdi ve acı çekmiyordu.
Yaratıcımız, Karman, yeniden doğuş çevrimleri ya da daha sonraki yaşamda acı çekebilen ölümsüz can gibi öğretileri desteklemediği gibi onaylamaz da. Bununla birlikte, eğer biz Âdem’in işlediği günahın etkilerinin bilincine varırsak, bugün acıların neden var olduğunu daha iyi anlayabiliriz.
Acılar Nereden Kaynaklandı?
İnsanın çektiği acıları her yönüyle algılamak zorsa da, doğru gereci kullanmanın yardımını görebiliriz. Örneğin, uzaktaki cisimleri daha net görebilmek için dürbün kullanırız; benzer şekilde acıların nedenini fark edebilmek için de Mukaddes Kitabı kullanmalıyız.
Öncelikle, Mukaddes Kitap tüm insanların ‘vakit ve beklenmedik olaylarla’ karşılaştığına ilişkin uyarıda bulunur. (Vaiz 9:11) Örneğin, İsa kendi günlerindeki bir olayla ilgili habere değindi; yıkılan kulenin altında kalan 18 kişi ölmüştü. İsa bu olayın kurbanlarının diğer insanlardan daha günahkâr olmadıklarını açıkça belirtti. (Luka 13:1-5) Bu felaketin onların başına gelmesinin nedeni yanlış zamanda yanlış yerde olmalarıydı. Fakat Mukaddes Kitap bundan da öte, acıların asıl nedenleri hakkında doyurucu bilgiyi verir. Nasıl bir bilgi?
Günah işledikten sonra, ilk insanlar Yargıç olarak hareket eden Tanrı Yehova’nın verdiği hükme göre, yaşamaya devam etme hakkını yitirmişlerdi. Âdem ve Havva, gerçek anlamda ölene dek, ömürleri boyunca birçok acı yaşadılar. Yaşlılığın ve hastalıkların etkilerini gördüler, çetin bir yaşam mücadelesi verdiler ve ailelerinin kıskançlık ve şiddet yüzünden parçalandığını görmenin üzüntüsünü çektiler. Aslında bunca acıya kendileri neden olmuşlardı. (Tekvin 3:16-19; 4:1-12) Bu acıların asıl sorumlusunu akılda tutmak önemlidir. Bunlara yol açan kendileriydi. Peki ama acılar neden zamanımıza dek süregeldi?
Birçok insan kendini kesinlikle günahkâr olarak görmese de, Mukaddes Kitap doğru bir bakış açısıyla gerçekleri şöyle gösterir: “Nasıl günah bir adam vasıtası ile, ve ölüm günah vasıtası ile dünyaya girdiyse, böylece ölüm de bütün insanlara geçti; çünkü hepsi günah işlediler.” (Romalılar 5:12) İlk insan çifti izledikleri zararlı tutumun sonuçlarını gördüler; fakat soyları da bundan etkilendi. (Galatyalılar 6:7) Evlatları ölüme götüren kusurluluğu onlardan miras aldı. Bugün de çocukların hastalık ve sakatlıkları kalıtım yoluyla ana-babalarından alabildiklerini gösteren bilimsel gerçeği düşündüğümüzde, bunu çok daha kolay anlayabiliriz. Hemofili, talasemi (Akdeniz anemisi), koroner arter hastalığı, şeker hastalığının bir tipi ve hatta meme kanseri kalıtım yoluyla geçebilir. Çocuklar kendi hataları olmasa da, ana-babalarından aldıkları miras sonucu bu hastalıkları çekebilirler.
Genetik atalarımız olan Âdem ve Havva, Yehova’nın insanlığı yönetme tarzını reddetmeyi yeğlemişti.b İnsanların dünyayı yönetme çabasıyla her tür hükümet şeklini denediklerini tarihten biliyoruz. Bu çabaya katkısı olan bazı erkek ve kadınlar iyi niyetliydi. Ancak, insanın kendini yönetmesinin sonuçları hakkında sizin değerlendirmeniz nedir? İnsanlar çektikleri acılardan kurtuldular mı? Bu pek söylenemez. Tam tersine, yürütülen politikaların çoğu ve ulusların savaşları acıların katlanarak çoğalmasına yol açtı. Üç bin yıl kadar önce hikmetli bir yönetici şu gözlemde bulunmuştu: “Bir adamın diğer adam üzerine hâkimiyeti kendi zararınadır.”—Vaiz 8:9.
Şimdiki durum çok mu farklı ya da daha mı iyi? Çoğu kişi buna hayır diyecek. Birçok kadın, erkek ve çocuk sadece miras alınan günah ve kusurluluk yüzünden değil, kendisinin ya da başkalarının yaptıklarından ötürü de acı çekiyor. İnsanın, çoğu kez açgözlülüğü yüzünden yeryüzünde uyguladığı kötü yönetimi düşünün. İnsan, çevre kirliliğine ve yoksulluğa yol açmaktan, açlığa ve salgın hastalıklara katkıda bulunmaktan da suçludur. Birçoklarının “Tanrı’nın işi” diye adlandırdığı doğa felaketlerinin bile bazısı insan kaynaklıdır. Acıların genelde gözden kaçırılan başka önemli bir nedeni daha var.
Acıların Ardındaki Kişi
Kutsal Yazılar içinden özellikle bir kitap, acıların başlıca nedenini ve insanlarla ilgilenen Yaratıcı’nın bunlara neden izin verdiğini açıklıyor. Eyub başlığını taşıyan bu kitap, çekilen acılarla ilgili görüşümüzü her yönüyle netleştirebilir. Bunu, bazı önemli olayların geliştiği görünmez ülkeye ilişkin anlayış kazandırarak yapar.
Günümüzden yaklaşık 3.500 yıl ve Musa’nın Kutsal Yazılardaki ilk kitapları kaleme almasından kısa bir zaman önce, bugünkü Arabistan’da Eyub adında bir adam yaşamıştı. Kayıt, Eyub’un dürüst, yardımsever ve çok saygın biri olduğunu gösterir. Eyub sahip olduğu hayvanlarla çok varlıklı biriydi, hatta, ona ‘bütün Doğuluların en büyüğü’ deniyordu. Eyub’un karısı, yedi oğlu ve üç kızından oluşan iyi bir ailesi vardı. (Eyub 1:1-3; 29:7-9, 12-16) Bir gün, bir ulak koşarak gelip, Eyub’un değerli büyükbaş hayvanlarının soyguncular tarafından yağmalandığını bildirdi. Hemen ardından bir başkası gelip Eyub’a koyun sürülerini kaybettiği haberini verdi. Derken, Kildaniler (Kaldeliler) biri dışında tüm uşaklarını öldürerek 3.000 devesini alıp götürdüler. Sonunda en korkunç haber geldi. Görülmemiş bir rüzgârla Eyub’un ilk oğlunun evi yıkılmış ve orada toplanmış tüm çocukları ölmüştü. Bu acılarla karşılaşan Eyub acaba Tanrı’yı suçlayacak mıydı? Onun yerinde olsaydınız siz ne hissederdiniz?—Eyub 1:13-19.
Ne var ki, onun başına daha pek çok felaket gelecekti. Eyub bütün bedenini ölümcül çıbanlarla kaplayan korkunç bir hastalığa yakalandı.c Öylesine hasta ve öylesine tiksindirici bir durumdaydı ki, karısı bu yüzden Tanrı’yı suçladı. Kocasına, ‘Tanrı’ya lanet et de öl’ dedi. Eyub bu acıları neden çektiğini bilmediği halde, bunlara yol açıyor düşüncesiyle Tanrı’yı suçlamadı. Şunları okuyoruz: “Bu işin hepsinde Eyub dudakları ile suç etmedi.”—Eyub 2:6-10.
Eyub’un başına gelenleri duyan üç tanıdığı ona geldi. Eyub’un kötü bir harekette bulunmuş olması gerektiğini düşünen Elifaz, ‘doğru adamların yok edildiği nerede görüldü?’ diye sordu. (Eyub’un 4 ve 5. bapları) Eyub’u gizli günahlar işlemekle, hatta muhtaç olandan ekmeğini esirgeyerek, dulları ve öksüzleri ezmekle suçladı. (Eyub’un 15, 22. bapları) Güya teselliye gelen diğer iki kişi de sanki çektiği acıların sorumlusu kendisiymiş gibi Eyub’a çıkıştılar. Acaba onlar haklı mıydı? Kesinlikle hayır.
Eyub kitabı, Eyub’un çektiği acıların temel nedenini saptamamıza ve Tanrı’nın bunlara neden izin verdiğini anlamamıza yardımcı olur. Birinci ve ikinci baplar görünmez göklerde, yani ruh ülkesinde daha önce neler olduğunu açıklar. Şeytand diye adlandırılan asi bir ruh, diğer ruhi yaratıklarla birlikte Tanrı’nın huzuruna geldi. Eyub’un kusursuz davranış tarzı konu edildiğinde, Şeytan “Eyub Allahtan boşuna mı korkuyor? . . . . şimdi elini uzat da, nesi varsa hepsine dokun, ve yüzüne karşı sana lânet edecektir” diyerek meydan okudu.—Eyub 1:9-12.
Başka bir deyişle Şeytan, Tanrı’yı, Eyub’a rüşvet vermekle suçladı. Bu küstah ruhi yaratık, Eyub’un servetini ve sağlığını kaybettiği takdirde Yehova’ya lanet edeceğini iddia etti. Daha geniş anlamda, Şeytan acılar karşısında hiçbir insanın Tanrı’yı sevip O’na vefalı kalmayacağını iddia etti. Bu meydan okuyuşun etkileri küresel çapta ve kalıcı oldu. Şeytan’ın ortaya attığı davalar çözüme kavuşturulmalıydı. Bu nedenle, Tanrı Şeytan’ı Eyub’a istediğini yapmakta serbest bıraktı; Şeytan da bu adamın başına söz konusu dertleri getirdi.
Doğaldır ki, Eyub göklerde ortaya çıkan evrensel davayı bilmiyordu ve bilemezdi de. Ayrıca, Şeytan, olayların akışını yönlendirirken Eyub’un başına gelen felaketlere sanki Tanrı yol açıyormuş izlenimi uyandırıyordu. Örneğin, Eyub’un koyun sürüsünün üstüne yıldırım düştüğünde, hayatta kalan uşak bunun ‘Tanrı’nın ateşi’ olduğu sonucuna vardı. Eyub bu olayların nedenini bilmediği halde, Yehova Tanrı’yı lanetleyip reddetmedi.—Eyub 1:16, 19, 21.
Eyub’un yaşadığı olayın ardındaki koşulları çözümleyecek olursanız, şu davanın ortaya çıkmış olduğunu görürsünüz: İnsanlar sıkıntılarla karşılaşmalarına rağmen, Yehova’ya sevgiden dolayı hizmet edecekler mi? Eyub bunun yanıtlanmasına yardımcı oldu. Eyub’un da yapmış olduğu gibi, insanı Yehova’ya sadık kalmaya yöneltebilecek tek etken Tanrı’ya duyulan gerçek sevgi olabilirdi. Şeytan’ın sahte suçlamalarına karşı ne güzel bir tanıklık! Ne var ki, bu dava o zaman Eyub’la başlayıp bitmedi; yüzyıllar boyu sürdü. Bizi de kapsamına aldı.
Nedeni ne olursa olsun, çekilen acıları gören ya da bizzat yaşayan birçok kişi nasıl tepki gösteriyor? Onlar Eyub’un günlerinde ortaya çıkan davadan habersiz olabilir ya da Şeytan’ın varlığına bile inanmayabilirler. Bu yüzden, çoğu kez bir Yaratıcı’nın varlığından kuşkuya düşüyor ya da çekilen acılardan O’nu sorumlu tutuyorlar. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Yaratıcı hakkında bildikleriniz, Mukaddes Kitap yazarı Yakub ile aynı kanıya varmanıza neden oluyor mu? O, acılara rağmen şundan emindi: “Denenen kişi kim olursa olsun, ‘Ben Tanrı tarafından deneniyorum’ demesin. Çünkü Tanrı kötü şeylerle denenmez. Kendisi de hiç kimseyi denemez.”—Yakub 1:13, İncil—Çağdaş Türkçe Çeviri.
Akılcı bir görüş edinmek üzere İsa’nın durumunu düşünmemiz bize değerli bir yardımda bulunur. İsa’ya öğretmen olarak anlayışı, bilgisi ve yeteneğinden dolayı büyük değer verildiğini biliyoruz. Acaba İsa’nın, Şeytan ve çekilen acılar gibi konulara bakışı nasıldı? İsa, İblis Şeytan’ın hem var olduğundan, hem de acılara neden olabildiğinden emindi. Eyub’un bütünlüğünü bozmaya çalışan Şeytan, İsa’ya da alenen aynını yapmaya çalıştı. Bu durum, Şeytan’ın gerçekten var olduğunu kanıtlamanın yanı sıra, Eyub’un günlerinde ortaya atılan meydan okumanın sürdüğünü de gösterir. Eyub’un yaptığı gibi, İsa da servet ve güçten vazgeçme pahasına, üstelik fiziksel acılar çekmeyi ve işkence direği üzerinde ölmeyi de göze alarak, Yaratıcı’ya sadakatini kanıtladı. İsa’nın örneği, Tanrı’nın insanlara, sorunlara rağmen Kendisine vefalı olduklarını ortaya koymaları için hâlâ fırsat verdiğini gösterir.—Luka 4:1-13; 8:27-34; 11:14-22; Yuhanna 19:1-30.
Geçen Sürenin Bir Nedeni Vardı
Acıların kaynağını anlamak için, bunlara neden olan etkenlerin farkında olmalıyız: kazalar, insanın günaha eğilimi, yeryüzünde uyguladığı kötü yönetim ve İblis Şeytan. Bununla birlikte, sadece acıların ardındaki gerçeği bilmek yetmez. Sıkıntı çeken biri, eski peygamber Habakkuk’un hislerine kapılarak kolayca şu sözleri söyleyebilir: “Ya RAB, ne vakte kadar imdada çağıracağım da sen işitmiyeceksin? Sana zorbalık diye feryat ediyorum, ve sen kurtarmıyorsun. Niçin fesadı bana gösteriyorsun, kendin de sapıklığa bakıyorsun? çünkü soygunculuk ve zorbalık karşımdadır; ve kavga oluyor, ve çekişmeler çıkıyor.” (Habakkuk 1:2, 3) Evet, neden Yehova ‘sapıklığa seyirci kalarak,’ harekete geçmeyecekmiş gibi bir izlenim uyandırıyor? Her Şeye Kadir Tanrı olarak O, acılara son vermek için gerekli güce ve adalet sevgisine sahiptir. Öyleyse, bunu ne zaman yapacak?
Daha önce söz edildiği gibi, ilk insan çifti tamamen bağımsız olmayı yeğlediğinde, Yaratıcı onların soylarından bazı kişilerin farklı davranacağından emindi. Yehova hikmetle davranarak belirli bir süre tanıdı. Neden mi? Yaratıcı’nınki dışında bir yönetimin yalnızca mutsuzluğa götüreceğini ve bunun tersine Yaratıcı ile uyumlu yaşamanın doğru ve mutluluk verici olduğunu kanıtlamak için.
Bu arada, Tanrı yeryüzünün, insanın yaşama ortamı olarak zevk alabileceği durumda kalmasını sağladı. Resul Pavlus, Tanrı hakkında, “geçmiş nesillerde bütün Milletlerin kendi yollarında yürümelerine izin vermiştir. Bununla beraber, gökten yağmurlar ve semereli mevsimler vererek ve yüreklerinizi yemek ve sevinçle doldurup iyilik ederek kendisini şahitsiz bırakmamıştır” diyerek bu konudaki düşüncesini dile getirdi. (Resullerin İşleri 14:16, 17) Acılara yol açanın Yaratıcı olmadığı açıktır; O, yalnızca son derece önemli davaların çözüme ulaşması için acılara izin veriyor.
Kurtuluş Ne Zaman Gelecek?
Gerçekten de, insanın çektiği acıların artmakta olması onların sonunun yakın olduğunu gösterir. Bunu nasıl söyleyebiliriz? Mukaddes Kitap Eyub’un günlerinde görünmez ülkede neler olup bittiğini açıkladığı gibi günümüz açısından da bunu yapar. Son kitabı Vahiy, göklerde gerçekleşen bir çatışma üzerinde odaklanır. Çatışmanın sonucunda Şeytan, cin ordularıyla birlikte “yeryüzüne atıldı.” Kitap, “bunun için” diye devam eder, “ey gökler ve onlarda oturanlar, mesrur olun. Vay yere ve denize, çünkü İblis vaktinin az olduğunu bilerek büyük gazapla size indi.”—Vahiy 12:7-12.
Mukaddes Kitap peygamberliğinin ayrıntılı şekilde incelenmesi, bu olayın yüzyılımızda yaşandığını gösterir. I. Dünya Savaşının başladığı 1914’ün saygın tarihçiler tarafından tarihte büyük bir dönüm noktası olarak kabul edildiğini biliyorsunuzdur.e O zamandan beri acılar ve felaketler giderek çoğaldı. En yakın öğrencileri İsa’ya ‘hazır bulunuşunun ve bu ortamın sona erişinin alametini’ sorduklarında, o da bu döneme işaret etmişti. Şunları demişti: “Millet millete karşı, ülke ülkeye karşı kalkacak; büyük zelzeleler, ve yer yer kıtlıklar ve vebalar olacak; korkunç şeyler, ve gökten büyük alâmetler olacak.” (Matta 24:3-14; Luka 21:5-19) Büyük acıların yaşanacağını gösteren bu sözlerin tam anlamıyla gerçekleşmesi tarihte ilk kez görülüyor.
Mukaddes Kitap bu olayların ‘dünyanın başlangıcından şimdiye kadar olmamış ve hiç olmayacak büyük sıkıntının’ öncesini işaretlediğini anlatır. (Matta 24:21) Bu, Tanrı’nın insan işlerine kararlı bir müdahalede bulunması anlamına gelecek. Tanrı çağlar boyu acılara neden olan kötü ortama son vermek üzere harekete geçecek. Fakat bu, insanlığı yok edecek nükleer bir felaketle ‘dünyanın sonunun’ geleceği anlamına gelmez. Tanrı’nın Sözü hayatta kalanların olacağı güvencesini veriyor. ‘Her milletten, sıptlardan, kavimlerden ve dillerden büyük bir kalabalık’ bu sıkıntıda sağ kalacak.—Vahiy 7:9-15.
Zihnimizde tam bir tablo oluşturabilmek için, bundan sonra olacaklarla ilgili Mukaddes Kitabın söylediklerini düşünelim. Başlangıçta insanlığın oturması amacıyla tasarlanmış park benzeri mesken yeniden onarılacak. (Luka 23:43) Artık evsiz insanlara rastlanmayacak. İşaya şunları yazdı: “Evler yapacaklar, ve oturacaklar; ve bağlar dikecekler, ve meyvasını yiyecekler . . . . çünkü kavmımın günleri ağacın günleri gibi olacak, ve seçtiklerim kendi ellerinin işini eskitecekler. Boş yere emek vermiyecekler, ve felâket için doğurmıyacaklar; çünkü kendilerile beraber onlardan çıkanlar RABBİN mubareklerinin zürriyetidir. . . . . Kurtla kuzu birlikte otlıyacaklar, ve aslan sığır gibi saman yiyecek . . . . Bütün mukaddes dağımda zarar vermiyecekler ve helâk etmiyecekler, RAB diyor.”—İşaya 65:21-25.
Bireylerin çektiği acılar için ne denebilir? Savaş, şiddet ve suçlar olmayacak. (Mezmur 46:8, 9; Süleymanın Meselleri 2:22; İşaya 2:4) İnsanı yaratan ve ona yaşam veren Tanrı, itaatli insanların tam bir sağlığa kavuşup bunu korumasına yardım edecek. (İşaya 25:8; 33:24) Yeryüzü ekolojik dengesini yeniden kazanıp bol bol ürün vereceğinden artık hiçbir şekilde açlık çekilmeyecek. (Mezmur 72:16) Gerçekten de, şimdi gördüğümüz acılara neden olan her şey geçmişte kalacak.—İşaya 14:7.
Bu kuşkusuz alınabilecek en iyi haberdir. Yine de bazıları, deyim yerindeyse, iki kara bulutun hâlâ başımızın üzerinde dolanacağını düşünebilir. İnsan 70 ya da 80 yıl sonra ölümü beklemek zorundaysa, bu nimetlerden tadılan sevinç sınırlı olur. Ayrıca, Yaratıcı çekilen acılara son vermeden önce ölen sevdiklerimiz hakkında üzüntü duymaz mıyız? Bu soruların yanıtı nedir?
En Ağır Acının Kalkması
Çözüm Yaratıcı’nın elindedir. O, evrenin ve yeryüzündeki insan yaşamının Yaratıcısıdır. İnsan yeteneğinin dışında kalan veya olabilirliğini insanların daha yeni yeni fark etmeye başladıkları işleri yapabilir. Bu yönde sadece iki örnek görelim.
Sonsuza dek yaşama potansiyeline sahibiz.
Mukaddes Kitap, Tanrı’dan sonsuz yaşam almakla ilgili net bir ümit sunar. (Yuhanna 3:16; 17:3) Dr. Michael Fossel insan hücrelerindeki genleri inceledikten sonra, yaşın ilerlemesiyle erkek üreme hücrelerinin niteliğinin bozulmadığını belirtti. “Halihazırda sahip olduğumuz genler, içlerindeki bilgi doğru şekilde aktarıldığında, hücrelerimizi yaşlanmadan muhafaza edebiliyorlar.” Dördüncü bölümde beynimizin şimdiki ömrümüz boyunca birazını bile kullanamadığımız bir kapasiteye sahip olduğunu görmüştük; yukarıdaki sözler o bölümde ele alınan gerçeklerle uyumludur. Beynin sonsuza dek çalışmak üzere tasarlandığı anlaşılıyor. Tabii bunlar, Mukaddes Kitabın doğrudan belirttiği, Yehova’nın hiçbir acı çekmeden sonsuza dek yaşamamızı mümkün kılacağı gerçeğinin yanında yalnızca ek noktalardır. O’nun Kutsal Yazıların son bölümünde neler vaat ettiğine dikkat edin: “[Tanrı] gözlerinden bütün gözyaşlarını silecek; ve artık ölüm olmıyacak; ve artık matem ve ağlayış ve acı da olmıyacak.”—Vahiy 21:4.
Yaratıcı acılar çekmiş ve ölmüş birine yardım edebilecek güce sahiptir; onu diriltip yaşama geri getirecektir.
Lazar diriltilen kişilerden biriydi. (Yuhanna 11:17-45; 158-160 sayfalara bakın.) Profesör Donald MacKay bu konuda bilgisayar dosyası örneklemesini kullandı. Bir bilgisayarın bozulmasının mutlaka içindeki bir denklemin ya da programın tamamen kaybolması anlamına gelmediğini yazdı. Aynı denklem ya da program yeni bir bilgisayara yüklenebilir ve “matematikçi istediği takdirde” orada çalıştırılabilir. Profesör MacKay sözlerine şöyle devam etti: “Mekanikçi yaklaşımı benimseyen beyin biliminin, aynı şekilde, [Mukaddes Kitap’ta] ‘dirilmenin’ karakteristik şekilde vurgulanmasıyla belirtilen sonsuz yaşam ümidine pek itiraz etmediği görünüyor.” Bir insan ölürse, Yaratıcı daha sonra onu tekrar yaşama getirebilir; tıpkı İsa’yı dirilttiği ve İsa’nın da Lazar’ı dirilttiği gibi. MacKay’in vardığı sonuca göre, “Yaratıcımız istediği takdirde” bir insanın ölümü yeni bir beden içinde tekrar yaşama dönmesine engel değildir.
Evet, nihai çözüm Yaratıcı’nın elindedir. Acıları tamamen ortadan kaldırabilecek, günahın etkisini giderebilecek ve ölümü iptal edebilecek kişi yalnızca O’dur. İsa Mesih öğrencilerine yakında göreceğimiz şahane bir gelişme hakkında bilgi vermişti. Şunları demişti: “Anılma mezarlarında olan herkesin onun sesini işitip çıkacağı saat geliyor.”—Yuhanna 5:28, 29.
Düşünün! Evrenin Egemen Yöneticisi belleğinde tuttuğu kimseleri tekrar yaşama döndürmeye hazırdır ve bunu yapabilecek güçtedir. Bu kimselere, ‘gerçek hayatı’ almaya layık olduklarını kanıtlama fırsatı verilecek.—I. Timoteos 6:18; Resullerin İşleri 24:15.
Bununla birlikte, insanın çektiği acılardan tamamen kurtulmasını beklerken, acaba şimdi bizim bir şey yapmamız gerekiyor mu? Eğer gerekiyorsa, bu, yaşamımızı bugün daha anlamlı kılabilir mi? Görelim.
[Dipnotlar]
a Karman’ın, “bireyin geçmiş eylemlerinin gelecek yaşamları ya da geçirdiği yeniden doğuşları üzerindeki etkisi” olduğu söylenir.
b Tekvin 2:17’de Tanrı’nın Âdem’e iyilik ve kötülüğü bilme ağacından yememesi yönünde verdiği emri okuruz. Bu ayetle ilgili dipnotta, The New Jerusalem Bible (1985) söz konusu bilgiyle ne anlatılmak istendiği üzerine şu açıklamada bulunur: “İnsanın, bir yaratık olarak bulunduğu konumu tanımayı reddedip ahlaksal yönden tamamen bağımsız olma isteğiyle, kendisi için neyin iyi neyin kötü olduğuna karar verip buna göre davranma gücüdür; İş[aya] 5:20’ye bakın. İlk günah Tanrı’nın egemenliğine yöneltilen bir saldırıydı.”
c Diğer pasajlar Eyub’un durumunu daha iyi anlamamıza yardımcı olur. Bedenini kurtlar kaplamıştı, derisi kabuk bağlamıştı ve soluğu tiksindiriciydi. Ağrıları azap veriyordu ve kararan derisi üzerinden dökülüyordu.—Eyub 7:5; 19:17; 30:17, 30.
d Bundan önce, “Bir Kitaptan Yaratıcı Hakkında Ne Öğrenilebilir?” adlı bölümde, İblis Şeytan’ın Âdem ve Havva’nın günahında oynadığı rolü incelemiştik.
e Bu peygamberliği irdelemek için, Kule Kitapları tarafından yayımlanan Sonsuz Yaşama Götüren Bilgi kitabının 11. bölümüne bakın.
[Sayfa 168’deki çerçeve]
Ölümsüz Can Yok
Mukaddes Kitap her insanın bir can olduğunu öğretir; insan öldüğünde can da ölür. Hezekiel 18:4 “suç işliyen can, ölecek olan odur” der. Ölüler bilinçsizdir ve yaşamlarını herhangi bir yerde sürdürmezler. Süleyman “ölüler bir şey bilmezler” diye yazmıştı. (Vaiz 9:5, 10) Başlangıçta ne Yahudilere ne de İsa’nın ilk takipçilerine canın ölümsüz olduğu öğretildi.
“E[ski] A[hitte] can insanın bir kısmı değil, bütünüdür—canlı varlık olarak insanın kendisidir. Benzer şekilde, Y[eni A[hitte] insan yaşamını ifade eder. . . . . Mukaddes Kitap cisimsiz bir canın yaşamaya devam ettiğinden söz etmez.”—New Catholic Encyclopedia.
“Canın ölümsüzlüğü fikri ile ölülerin dirilmesi inancı . . . . tamamıyla farklı çizgide iki kavramdır.”—Dopo la morte: immortalità o resurrezione?; ilahiyatçı Philippe H. Menoud
“İnsan bir bütün olarak günahkâr olduğuna göre, öldüğünde hem bedeni hem canıyla tamamen ölüyor (tam ölüm) . . . . Ölümle dirilme arasında bir uçurum vardır.”—Lutherci kateşizm Evangelischer Erwachsenenkatechismus.
[Sayfa 175’teki çerçeve]
Gerçekten Böylesine Uzun mu?
Eyub’un devrinden İsa’nınkine kadar, acıların sürdüğü yaklaşık 1.600 yıllık bir zaman uzun görünebilir. Acıların son bulmasını beklerken 100 yıl insana uzun gelir. Fakat Şeytan’ın ortaya attığı temel davaların Yaratıcı açısından yarattığı olumsuz etkinin farkında olmalıyız. Tanrı’nın bakış açısından, acılara ve kötülüklere verilen izin aslında kısadır. Tanrı ‘bin yılı geçen dünkü gün’ gibi gören ‘ebediyet Kralıdır.’ (I. Timoteos 1:17; Mezmur 90:4) Ayrıca, tarihin acılarla dolu bu dönemi kendilerine kalıcı yaşam bağışlanacak insanlara da oldukça kısa görünecek.
[Sayfa 178’deki çerçeve]
Tarihte Dönüm Noktası
“Bulunduğumuz noktadan geriye baktığımızda, I. Dünya Savaşının patlak vermesinin, yirminci yüzyılda, İngiliz tarihçi Arnold Toynbee’nin anlamlı deyimiyle bir ‘Sıkıntı Dönemine’ yol açtığını bugün açıkça görüyoruz; uygarlığımız bu dönemden bir türlü çıkamamıştır.—The Fall of the Dynasties, Edmond Taylor.
“Gerçekten de, zamanımızın dönüm noktası Hiroşima değil, 1914 yılı oldu, çünkü artık . . . . içinde debelenmekte olduğumuz karmakarışık değişim çağını birinci dünya savaşının başlattığını görebiliyoruz.”—Dr. René Albrecht-Carrié, Barnard College.
“1914 yılında dünya tutarlılığını yitirdi ve onu tekrar elde etmeyi bugüne dek başaramadı. . . . . Bu, hem ulusal sınırların dışında hem de içinde aşırı bir düzensizlik ve şiddet dönemi olmuştur.”—The Economist.
[Sayfa 181’deki çerçeve]
İnsanın Dirilmesi Mümkün mü?
Nörolog Richard M. Restak insan beyni ve nöronları hakkında şu açıklamada bulundu: “Elli milyar sinir hücremizin içine yerleştirilmiş bağlantı ve devrelerin şifresini çözebilen bir gözlemci, benliğimiz ve yaptıklarımız hakkında her şeyi okuyabilir.” Bu olabiliyorsa, sevgi dolu Yaratıcımız sahip olduğu bilgiyle bir insanı yeniden yapamaz mı?
[Sayfa 182’deki çerçeve]
Bağlantılarınız Sayılı
İsa “sizin başınızın saçları bile hep sayılıdır” demişti. (Matta 10:29-31) Kafatasınızın içindeki “gri madde” için ne denebilir? Beyin hücreleri (nöronlar) ancak güçlü mikroskoplarla görülebilecek kadar küçüktür. Sadece nöronları değil, bazı nöronlar arasında 250.000’i bulabilen daha küçük bağlantıları (sinapsları) da saymaya kalkıştığınızı düşünün.
Dr. Peter Huttenlocher, güçlü elektron mikroskobu kullanarak, otopsileri yapılan bebeklerde, ceninlerde ve yaşlı insanlarda—sinir hücresi bağlantılarının sayılmasına öncülük etti. Her biri toplu iğne başı büyüklüğündeki bütün örneklerin yuvarlak olarak aynı miktarda—70.000 kadar—nöron içermesi şaşkınlık vericiydi.
Bunun üzerine, Dr. Huttenlocher böyle çok küçük örneklerdeki sinir hücresi ya da beyin hücresi bağlantılarının sayısını hesaplamaya başladı. Cenin nöronlarının 124 milyon bağlantısı vardı; yeni doğmuş bir bebeğinkiler 253 milyon; sekiz aylık bir bebeğinkiler 572 milyondu. Dr. Huttenlocher sekiz aylıktan sonra, çocuk büyüdükçe sayının yavaş yavaş azaldığını saptadı.
Mukaddes Kitabın dirilme hakkında söyledikleri açısından bu bulgular ilginçtir. (Yuhanna 5:28, 28) Bir yetişkinin beyninin tümünde bir trilyar (1’in yanında 15 sıfır) sinir hücresi bağlantısı vardır. Acaba Yaratıcı bu bağlantıları sadece sayma değil, yeniden kurma yeteneğine de sahip mi?
The World Book Encyclopedia evrendeki yıldızların sayısının 200 katrilyon (2’nin yanında 20 sıfır) olduğunu söyler. Yaratıcı bütün bu yıldızları adlarıyla bilir. (İşaya 40:26) Bu nedenle, diriltmek istediği insanların belleklerini ve duygularını oluşturan sinir hücresi bağlantılarını hatırlayıp onları yeniden kurmak, O’nun yeteneği dahilindedir.
[Sayfa 166’daki resim]
Birçokları doğumdan ölüme kadar Karman çevrimine inanır
[Sayfa 171’deki resim]
Çar II. Nikolay ile Aleksandra’nın oğlu Aleksey’e kalıtım yoluyla hemofili geçti. Hepimize atamız Âdem’den kalıtım yoluyla kusurluluk geçti
[Sayfa 179’daki resimler]
Yaratıcı acılara izin verdiyse de, insanlara zevk alabilecekleri pek çok şey sağladı